17 Nisan 2016 Pazar

Olumlu Çatışmalar - Neden Çatışma İyi Bir Şeydir

İnsanlar arasında çıkan çatışmalar normal, doğal ve hatta iş hayatının, ev hayatının ve diğerleriyle olan tüm ilişkilerimizin kaçınılmaz bir parçasıdır. Ne yazık ki pek çoğumuz bu gerçeği kabullenmiyor ve hala bir çatışma ortaya çıktığında şaşırıyor ve sıkıntı çekiyor.

Her şey pürüzsüzce ilerlediği sürece başkalarının ihtiyaçlarına karşı düşünceli ve saygılı olmak kolaydır. Başkalarının ihtiyaçları bizim ihtiyaçlarımızın arasına girmez. Ancak çıkan bir çatışma bu durumu tamamıyla değiştirebilir – o anda tehdit edilmiş, endişeli ve kızgın hissederiz. Dün birlikte çalışırken keyif aldığımız insan artık bize bir düşman gibi görünür. Bunun sebebi çatışmalarla ilgili, genelde olumsuz olan, geçmiş deneyimlerimizdir.

Çatışmalara karşı sergilediğimiz olumsuz tutumun temel sebebi çatışma başa çıkmak için yapıcı yollar öğrenmemiş olmamızdır – hatta tam tersi doğrudur; çatışmayla başa çıkmanın yıkıcı yollarını öğrenmişizdir. Çocukluğumuzda, öğrencilik yıllarımızda ve çalışma hayatımızda (ve çoğu zaman eş olarak) bir çatışmada kaybeden taraf olmayı deneyimlemişizdir çünkü ebeveynler, öğretmenler ve patronlar bizim zararımıza olacak bir şekilde güç kullanmış ve kazanmışlardır. Kaybetmemizin sonucunda gücenme, kızgınlık, nefret ve hatta düşmanlık gibi hisler hissetmiş olsak da kazanan-kaybeden pozisyonları içimizde öyle derinlere işlemiştir ki başkaları üzerinde güç sahibi olduğumuz konumlara geldiğimizde çoğu zaman başkaları pahasına kazanmayı seçeriz.

Pek çok araştırma bir tarafın kazandığı diğer tarafın kaybettiği çatışma çözüm yöntemlerinin kişiler arası ilişkilere zarar verdiğini gösteriyor. Bu çözüm yöntemleri mesafe, ayrılık, sevmeme ve hatta nefret yaratır. Bunlar, insanların işlerini başka bir iş için bırakmalarının ve hatta evliliklerin bitme sebepleridir.

Çatışmaları Yapıcı Olarak Görmek

Çatışmaların nasıl çözüldüğü her ilişki için anahtar noktadır. Hatta bir ilişkinin sağlıklı mı sağlıksız mı, her iki tarafı da memnun eder mi etmez mi, arkadaşça mı düşmanca mı, derin mi sığ mı, yakın mı soğuk mu olacağını belirleyen faktördür.

Pek çoğumuzun farkında olduğu gibi kazanan-kaybeden pozisyonunun alternatifi vardır. Buna ‘kazan-kazan’ ya da ‘kimse-kaybetmez’ metodu denir çünkü temel amaç her iki tarafın da ihtiyaçlarını karşılayacak bir çözüm bulmaktır. Çatışmaları bu yolla çözebilmek için 3 temel tutum ve davranışa gerek duyulur: 1) çatışma genellikle yapıcı bir değişim için bir fırsat sunar; 2) her iki taraf da karşılıklı olarak ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayacak ortak bir çözüm aramaya gönüllü olmalıdır; 3) kazan-kazan metodunun işe yaraması için gereken iletişim ve sorun çözme becerilerini edinmelisiniz. Çoğunlukla çatışmaları bu metodla çözmeye çalışırız ancak ya taraflardan biri çözüme yeteri kadar gönüllü değildir ya da beceri yönünde eksiği vardır. Bunlar söz konusu olduğunda kazan-kazan metodu başarısız olmaya mahkumdur.

“Konuşmaya Devam Edelim”

Bir kişiyle çatışmaya girdiğinizde her iki taraf da bunun belli bir ölçüde farkındadır. Bir aksaklık, rahatsızlık, yanlışlık hissi vardır. İki taraf arasındaki iletişim bundan etkilenir; yüzeyselleşebilir ya da tersleşebilir. Ya da sessizlik olur.

Çatışmaya girdiğinizi farkettikten sonraki ilk adımınız çok önemlidir. Önce bir çatışmanın var olduğunu kabul edin. Çoğunlukla çatışmayı yok sayarak çatışmanın bir şekilde kaybolmasını ya da kendi kendini çözmesini umarız. Sıklıkla bu olmaz. Çatışmalar, sadece açığa çıkarıldığı zaman etkili bir şekilde çözüme ulaşma şansını elde eder.

Yukarıda bahsettiğim gibi, çatışmayla etkili bir şekilde başa çıkabilmek için belli beceriler gereklidir ve bu becerilerin çalıştığı – hatta bazen mucizevi şekilde çalıştığı – kanıtlanmıştır. Bu becerileri edindiğiniz zaman çatışmalar o kadar da göz korkutmamaya başlıyor; hatta teşvik edici ya da harekete geçirici bile olabilir. (Her iki tarafı da memnun eden çözümlere ulaşmayan inatçı sorunlar çok sayıda değildir.)

Diyalog, yapıcı çatışma çözümünün en temel unsurlarındandır. Diyalog, iki iletişim becerisinden oluşur – empati ile dinleme ve suçlamayan ifade.
...
Karşımızdaki kişinin ihtiyaçlarını, duygularını ve inançlarını empati ile dinlemenin öneminden ne kadar bahsetsek yetersiz kalır. Empati ile dinlemek, kendimizi o an için karşımızdaki kişinin yerine koymak ve doğru hissedip hissetmediğimizi anlamak için duyduklarımızı geri yansıtmak anlamına gelir. Taraflar birbirine zıt düşen görüşlere ya da duygulara sahip olduğunda bunu yapmak çok zor olabilir ancak esas niyetiniz anlamak olduğu sürece mümkündür. İnsanlar derinden anlaşıldığını ve kabul edildiğini hissettiğinde harika bir şey olur. Çatışmaya kendi önerdikleri çözüme olan bağlılıkları azalır ve güçlü duyguları yumuşar.

Diyalogun ikinci temel parçası suçlamayan ifadedir. Şimdi karşınızdakini suçlamayan bir ifadeyle kendi ihtiyaçlarınızdan bahsetme ve duygularınızı açığa çıkarma sırası sizdedir. İdeal durumda karşınızdaki kişi de sizi empati ile dinlemeye, kendini sizin yerinize koymaya ve sizin gerçeğinizi deneyimlemeye gönüllü olacaktır. Durum böyle olduğunda siz de bir ferahlama hissedebilir ve her iki tarafı da memnun edecek bir çözüm geliştirmeye daha açık olabilirsiniz. Bir kişinin ihtiyaçları açıkça belirlendiğinde ve anlaşıldığında, uygun bir çözüm bulmak için gereken diğer adımlar karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde yapılabilir.

Bunlar gibi olumlu çatışma deneyimleri yaşamak hem ödüllendirici hem de pekiştiricidir. Ve bu harika bir şeydir.


Yazan: Linda Adams

Gordon Training International’ın Başkanı
Çeviren: Müge Erol
Metnin orijinali: http://bit.ly/h0X3g7

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Blog Arşivi