Nasıl Başardılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nasıl Başardılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Nisan 2016 Pazartesi

Aç Kalın , Aptal Kalın

Geçen yıl pankreas kanserine yakalandığını ögrenerek, tedaviye başlayan Apple'ın CEO'su Steve Jobs, başarılı bir ameliyat geçirdi. Öğrencilere seslenirken, başlangıçta doktorların kendisine eve gidip, ailesiyle vakit geçirip işlerini yola koymasını, yani bir anlamda 'ölmeye hazırlan' mesajını ilettiğini anlatan Jobs, gençlere zamanlarının kısıtlı olduğunu hatırlattı. Son derece dramatik olan konuşmada, Jobs'un unutul­maz bir ders niteliğindeki sözlerinin özeti şöyle:
1. Size yaşamımdan üç öykü anlatacağım, ilki noktaları birleştirmekle ilgili. Ben üniversiteden mezun- olmadım, altı ay sonra okulu terk ettim. Annem üniversitedeyken, evlenmeden hamile kalmış ve beni evlatlık olarak bir avukat ve eşine vermiş. Bu aile bir kız çocuğuna sahip olmak istediği için başka bir aile gündeme gelmiş. Biyolojik annem, yeni aile­nin üniversite mezunu olmadıklarını keşfedince, onlara beni üniversiteye göndermeleri koşuluyla evlatlık vermiş.
2. Üniversiteye 17 yaşında başladım, ama işçi sınıfından gelen ailemin tüm birikimi okul taksitle­rine gitsin istemedim. Bu yüzden okulu bıraktım. Hayatımı boş şişeleri satarak sürdürmeye çalıştım. Okulda verilen kaligrafi dersleri ilgimi çekti, bu ders­lerde yazı karakterleri hakkında her şeyi öğrenme imkânım oldu
3. On yıl sonra, Macintosh bilgisayarları tasar­larken, bütün bu öğrendiklerim bana yol gösterdi. Macintosh, harika bir yazı karakteri olduğu için beğenildi.
4. Yaşamınızdaki noktaları birleştirirken geçmişe bakarak bunu yapamazsınız. Geçmişteki noktaları birleştirerek çözüme ulaşılır. Noktaların gelecekte bir biçimde birleşeceğine güvenmek zorundasınız. Bir şeye güvenmek zorundasınız: kadere, sezgilerinize, karmaya vs Benim yaşamımdaki en önemli öge bu yaklaşımım oldu. Beni asla yanıltmadı.
5. ikinci öyküm aşk ve kaybetmek üzerine. Apple'ı 20 yaşındayken garajda kurdum. On yılda 4 bin çalışanıyla 2 milyar dolarlık bir şirket yarattık. 30 yaşında, kendi kurduğum şirketten yönetim kuru­lunun kararıyla kovuldum. Yaşamımın merkezinde olan şeyi kaybedip umutsuz biçimde ortada kaldım.
6. Hâlâ Apple'a âşıktım. Yeniden başlamaya karar verdim. Başarının ağırlığı, yerini, yeniden baş­lamanın hafifliğine bıraktı. Yaşamımın en yaratıcı dönemlerinden birine başladım. Sonraki beş yılda, sıfırdan başlayan birisinin rahatlığıyla, NeXT ve Pixar'i kurdum. O sırada şimdiki eşime âşık oldum. Pixar dünyadaki ilk bilgisayar yardımıyla tasarlanmış filmi, Toy Story'yi yarattı. Pixar bugün dünyanın en başarılı animasyon stüdyosu. Sonra Apple NeXT'i aldı, ben de tekrar işime kavuşmuş oldum. Bu arada şahane bir ailem oldu.
7. Apple'dan kovulmamış olsaydım, bunların hiç­birisi olmamış olacaktı. Acı bir ilaçtı, ama anlaşılan hastanın buna ihtiyacı vardı. Bazen yaşam kafanıza bir tuğla atıyor, inancınızı yitirmeyin. Neyi sevdiğinizi anlayın, iş, yaşamınızın büyük bir bölümünü doldu­ruyor, eğer hâlâ bulamadıysanız, aramayı sürdürün.
Aşkta olduğu gibi, bulduğunuzda onun olduğunu bilirsiniz.
8. Üçüncü öyküm, ölümle ilgili. 17 yaşında, şöyle bir şey okumuştum: "Hayatınızın her gününü, son gününüz gibi yaşarsanız, günün birinde mutlaka haklı çıkarsınız." Bu beni çok etkiledi, son 33 yılda, her gün aynaya baktım ve kendime sordum, "Bugün hayatının son günü olsa, şimdi yaptığın işi yapar mıydın?" Cevabımın hayır olduğu günlerin sayısı art­tığında, değiştirmem gerektiğini anladım.
9. Yakında öleceğini bilmek yaşamdaki büyük kararları almamda yardımcı oldu. Çünkü tüm bek­lentiler, gurur, başarısızlık, utanç ve korku ölümün yüzü karşısında parçalanır. Öleceğinizi unutmamak, kaybedecek bir şeyinizin olduğu tuzağından sizi çıkartır.
10. Zamanınız kısıtlı, başkasının hayatını yaşaya­rak onu boşa harcamayın. Başkalarının fikirlerinin sesinin iç sesinizi bastırmasına izin vermeyin. Kalbini­zin ve sezginizi takip edecek cesaretiniz olsun. Geri kalan her şey ikincildir.
11. Gençken, benim neslimin incil'i olan The Whole Earth Catalog ("Bütün Dünya Kataloğu") isimli bir yayın vardı. 1970'lerde son sayılarını yayın­ladılar. Arka kapakta, sabahın ilk saatlerinde çekilmiş bir köy yolunun fotoğrafı vardı. Altında veda cümlesi olarak şu yer alıyordu: "Stay hungry, stay foolish" ('Aç kalın, aptal kalın'). Her zaman böyle olmayı diledim. Şimdi size de aynı şeyleri diliyorum.

Steve JobsStanford Üniversitesinde yaptığı konuşma - 2005


Steve Jobs
Steve Jobs

Devamını Oku... »

18 Nisan 2016 Pazartesi

İmkansız - Napoleon

Napoleon 'imkânsız' kelimesinin sözlükten çıkarılması taraftarıydı. Onun en çok nefret ettiği kelimeler şunlardı:
"Bilmiyorum, Yapamam ve imkânsız".
Israr ederdi: "Öğrenin! Yapın! Deneyimleyin!"
Onun hayatı, kuvvetli ve sarsılmak bilmez bir ira­denin neler yapabileceğini göstermiştir. Bir defasında Alp Dağının, ordusunun yolunu kapadığını söyle­dikleri zaman Napoleon, "Alp diye bir şey kalmaya­caktır!" cevabını verdi. Bunun üzerine bir zamanlar geçilmez olan Simplon yolu derhal yapıldı.
Ve Napoleon şöyle dedi:

"imkânsız kelimesi ancak sersemlerin sözlükle­rinde yazılıdır!"

Napoleon
İmkansız - Napoleon
Devamını Oku... »

6 Nisan 2016 Çarşamba

Tarihin En İsabetli 10 Yönetim Kararı

ABD’de yapılan bir araştırmada, Amerikan iş dünyası bugüne dek dünyada alınmış en başarılı 10 işletme yönetimi kararını söyle belirlemiş:
1- isviçreli saat üreticilerinin, kendi markaları için birbirleriyle rekabeti sürerken, uluslararası düzeyde öteki ülkelerin saat üreticilerine karşı işbirliği yapma kararı vermeleri.
'İsviçre' ve 'saat'in bileşiminden oluşturdukları sözcüğü de, bu amaçla kurdukları ortak şirketin markası olarak belirlediler: 'Swatch'. Swatch ile birlikte, İsviçre'nin dünya saat piyasasındaki payı yüzde 15'ten yüzde 50'ye yükseldi.
2-  Dell'in ürettiği kişisel bilgisayarları tüketicilere doğrudan kendisi satmaya karar verip organizasyonunu da bu amaçla yeniden düzenlemesi.
Bu karar sonucunda yalnızca dağıtım kanalla rina ayrılan pay değil, şirketin gereksinim duyduğu işletme sermayesi maliyeti ölçüsünde düştü. Nihai tüketicilere doğrudan ulaşabilmek, Dell'e ürünle rinde müşteri taleplerine en uygun tasarımı en kısa sürede gerçekleştirme, stok maliyetlerini büyük oranda düşürme ve müşteri hizmetlerinde büyük atılım yapma olanağı kazandırdı.
3-  Barbie bebeklerin üreticisi Mattel'in, Barbie'nin yanına erkek arkadaşı Ken'i ekleme kararı. Ken, Barbie serisine eklenen ilk çeşitlemeydi; aynı zamanda oyuncak bebeğe seçenek yaratmak, farklı kültürlerden yeni yeni akraba ve arkadaşlar eklemek yoluyla markayı daha da geliştirip güçlendirme politi­kasının da öncüsü oldu.
4-  Antik Çağ'da, Tebai kentinde bir köle sahibi­nin, kaçak bir kölesinin bulunup geri getirilmesi için bir duyuru yayınlatması.
Bu duyuru, dünyanın bilinen en eski reklamı­dır ve dünya reklamcılığının başlangıcı olarak kabul edilir.
5- Coca-Cola'nın, eski geleneksel formülüne geri dönme kararı.
Yeni çıkarılan formül, lezzet testlerinden başa­tıyla geçtiği ve yeni ürünün tanıtımı için büyük bir reklam bütçesi ayrılıp harcanmaya başlandığı halde şirket, sadık müşterilerinin istediklerine uyarak eski formülünü sürdürmeyi tercih etti.
6-  Henry Ford'un, otomobil fabrikalarında çalışan işçilerin gündelik ücretlerine yüzde 100 zam yapması.
Ford bu kararı, otomobil satışlarının hızlanması üzerine almış, gündelik ücretleri 2,5 dolardan 5 dolara çıkarmıştı.
7-  Japon otomotiv şirketi Toyota'nın, Amerikalı W. Edward Deming'in ortaya attığı kalite tekniklerini uygulamaya karar vermesi.
Amerikalı ve Avrupalı otomotiv firmalarının bu kararı izlemeye başlamaları 1980'leri bulmuş­tur. Oysa Toyota bu kararı 1940'larda benimseyip 'toplam kalite' anlayışını uygulamaya koymuştu. Bu yaklaşımdaki öncülüğü, Toyota'yı son yıllarda dünya otomotiv sektörünün zirvesine yükseltti.
8- Johnson&Johnson'ın, Tyleon adlı ilacı piyasa­dan toplama kararı.
Birilerinin Tyleon kapsüllerine siyanür bulaştırması yüzünden 8 kişinin ölmesi üzerine Johnson & John­son, kendileri için insanların yaşamının ve sağlığının şirket kârından daha önemli olduğunu açıklayarak piyasaya verdiği ilaçların tümünü toplayıp imha etti.
9-  Apple'ın dünyanın ilk kişisel bilgisayarını üretip piyasaya sürme kararı.
ilk kişisel bilgisayar olan Applel'ın ardından Macintosh üretildi ve dünyanın en hızlı gelişen, ilerleyen sektörü böylece ortaya çıktı.
10- Bili Gates'in firması Microsoft'un geliştireceği işletim sistemini başka bilgisayar üreticilerine de satabilmek için IBM'İ ikna etmeyi başarması.

IBM bu sözleşmenin konusu olan MS-DOS işle tim sisteminin geliştirme maliyetinin büyük bir bölümünü ödediği halde, Gates'in istediği hakkı da tanıdı. Bu karar Microsoft'un inanılmaz yükselişinin başlangıcını, IBM'in ise sarsılmaz olduğuna inanılan tahtının sallanmaya, dağılmaya başlamasını simgeler.

Yönetim Tabletleri

Devamını Oku... »

4 Nisan 2016 Pazartesi

Alaton'un Felsefesi

Sürekli hatırladığımız bir Alaton vizyonumuz vardı: Yarattığı farklılıkla büyüyen, öncü, güçlü ve saygın bir dünya şirketi olmak.
Bu kelimeleri artık herkes kullanıyor, fakat kimle­rin hak ettiğim en iyi zaman gösteriyor.
Tabii bir de Alarko'nun misyonu var: Evrensel değerleri ilke edinerek farklı iş modelleri ile beklenti­leri aşmak ve Alarko'yu geleceğe taşımak...
Bizi bu günlere getiren vizyon misyonun yanında bir de felsefemiz ve ilklerimiz var.
Alarko 1954 yılından beri saygınlığını, güvenir­liğini dünya standartlarında çalışmasına ve Türk kamuoyuna karşı duyduğu sorumluluğa borçlu. Yeri gelmişken onu da belirteyim, holdingimizin ana ilke­leri şunlardır:
§ Tüm faaliyetlerinde devlete, müşteriye, pay­daşa, personele, ortağa, alt ve yan sanayiye daima dürüst davranmak.
§ Tüm faaliyetlerinde doğayı ve kurum içi sosyal dengeyi korumak. Müşteriyi zorlamadan yönlendirmek ve müşteri isteklerini öncelikle yerine getirmek.
§ Kaliteyi daima ön planda tutmak, müşteri verilenle yetinse ve memnun olsa dahi ona daha iyisini vermeye çalışmak.
§ Bu şartlar altında paydaşların hakkı olan kazancı gerçekleştirmek.
§ Otonom yönetim, merkezi denetimi uygu­lamak. Otonomiyi bireye kadar indirgemek. Üstten talimat yerine, alttan "karar" ve üstten "onayı" uygulamak.
§ Tüm personeli iki veya tek taraflı belirli for­müller gereğince karla motive etmek.
§ Tüm personel, her yıl durumlarına ve konum­larına göre muayyen    sürelerle eğiterek, çağdaş teknolojiyi özümsemelerini sağlamak.
§ Tüm personeli kendine çalışır bir psikolojiye eriştirmek ve bazılarını hür teşebbüs şekline sokarak münhasıran kurum için çalışır bir duruma getirmek.
§ Kurumsallaşmış veya başka bir deyişle, faali­yetlerini sistem ve prosedürlere bağlamış bir kurum olarak ekip çalışmasına önde tutmak; kârı, zararı, başarı ve başarısızlığı paylaşmak.

İshak Alaton


Devamını Oku... »

Başarılı Bir İşletmeyi Yönetmenin Kuralları

KURAL 1.  İşinize adanın.
KURAL 2. Karınızı ekibinizle paylaşın ve onlara ortağınızmış gibi davranın
KURAL 3. Ortaklarınızı motive edin.
KURAL 4. Ortaklarınızla her şeyin iletişimini kurun.
KURAL 5. işiniz için bir şeyler yapan herkesi takdir edin.
KURAL 6. Başarılarınızı kutlayın.
KURAL 7. İşletmenizdeki herkesi dinleyin.
KURAL 8. Müşterilerinizin beklentisini aşın.
KURAL 9. Harcamalarınızı (maliyetlerinizi) rakiple­rinizden daha iyi kontrol edin.
KURAL 10. Akıntıya karşı yüzün. (Geleneksel bil­gelikleri yok sayın.)

Sam Walton, Wal-Mart Kurucusu



Devamını Oku... »

27 Mart 2016 Pazar

İlginç Girişimcilik Hikayesi: Evcil Hayvan Tabutları

İşte sizlere ilginç bir girişimcilik hikayesi daha. İrlanda’da küçük bir kasabada yaşayan öğrencilere göre insanların birçoğu evcil hayvanlarını güzel bir şekilde uğurlamak için para harcamaktan çekinmiyor.
Çoğu insan için evcil hayvanlarını kaybetmek oldukça zor bir durumdur.
İrlanda’daki Girişimci Öğrenciler Yarışması’na katılan bir grup genç öğrenci yeni girişimleri olan “Peffins” olarak adlandırdıkları evcil hayvan tabutları sayesinde başarılı olmayı umuyor.
Girişimci öğrencilerden birinin söylediğine göre, yakın aile dostlarından biri evcil hayvanını kaybettikten sonra bu iş fikri akıllarına gelmiş. McBride: “Evcil hayvanlarını yakmak için tabut arıyorlardı ancak bulundukları yerde hiçbir şey bulmadılar.
Online olarak satılan benzer ürünler çok pahalıydı. Bu nedenle bu işte başarıyı yakalamak istiyorlarsa makul bir fiyatlandırma uygulamaları gerektiğini biliyorlardı. “Fiyatları çok pahalı tutarsak insanların almayacaklarını biliyorduk ancak kar da etmeniz gerekiyordu.
Her ölçüye uygun ahşap tabutlar yapıldı. Hamsterlar veya kemirgenler için yeterince küçük, kediler ve köpekler içinde yeterince geniş tabutlar yaptırıldı.
Orta boy köpekler için olan geniş tabutların ücreti 40 Euro olarak belirlediler. Evcil hayvanlarınız için kişisel mesajlar bırakmak isterseniz tabutları özelleştirebiliyorsunuz.
Öğrencilerin belirttiğine göre ilk başta birkaç insan onlara gülmüş. Ancak pazar araştırması yaptıklarında insanlardan çok güzel geri dönüşler almışlar.
O’Brien: “ Evcil hayvanlarını önemseyen insanlar onları en iyi şekilde uğurlayabilmek için para harcamaktan çekinmiyor.
Girişimci Öğrenciler Yarışması’nda öğrenciler birinciliğe aday olarak gösterildikten sonra iş üzerinde çalışmaya devam ettiler. Grubun her üyesi üretim, finansman, satış ve pazarlama gibi farklı görevlerden sorumluydu.
Bulunduğumuz semtte bir sürü müşterimiz var ancak önce ülke geneline sonrasında da komşu ülkelere yayılmak istiyoruz.
McBride bütün bu süreçten çok keyif aldıklarını, başarılı olmak istediklerini ve en kısa sürede de internet sitelerini açacaklarını belirtmiştir.

kaynak : http://www.yeniisfikirleri.net/

Devamını Oku... »

26 Mart 2016 Cumartesi

Çin E-Ticaret Devinin İsmi Neden Alibaba?

Bugün New York Borsası'nda halka arz edilen Çinli e-ticaret devinin ismi neden Alibaba? İşte ismiyle düşündüren ve ilgi çeken Alibaba'nın sahibinin hayat hikayesi ve şirketin isminin kaynağı...
New York Borsası'nda bugün halka arz edilen ve 'Baba' simgesiyle işlem görecek şirketin halka arzı 'tarihin en büyük borsa açılımı'. Akşam gazetesinden Gülay Altan, Ali Baba ve kurucusunun kısa hikâyesini ve ismin kaynağını yazdı…
KURUCUSUNUN İSMİ JACK MA
Yıllık cirosu 300 milyar doları aşan Alibaba Group'un kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Jack Ma, halka arza ilişkin son açıklamasında, "Küresel bir şirket olmayı umuyoruz, bu yüzden ABD'de halka açıldıktan sonra, Avrupa ve Amerika'da hızlı büyüyeceğiz. Bununla birlikte Asya'daki faaliyetlerimizi ikinci plana atmayacağız" dedi.
HALKA ARZINA DÜNYANIN EN BÜYÜK FİNANS KURULUŞLARI ARACILIK EDİYOR
Alibaba'nın halka arzına dünyanın en büyük finans kuruluşları aracılık ediyor. Şirketin hisselerini satma hakkı verilen garantör bankaların içinde Goldman Sachs, Morgan Stanley, JP Morgan Chase, Credit Suisse Group, Deutsche Bank ve CitiGroup gibi isimler yer alırken, İngiliz Barclays'in başgarantör olarak seçildiği belirtildi.
E-BAY VE AMAZONU GERİDE BIRAKACAK
Halka arz projesinin, Alibaba'nın piyasa değerini yaklaşık 167 milyar dolara taşıması ve böylece şirketin Amerikalı rakipleri eBay ve Amazon'u geride bırakması bekleniyor.
Ancak analistler, Alibaba'nın büyüme hedeflerinin Amazon ve eBay için henüz ciddi bir tehdit oluşturmadığını çünkü şirketin ABD pazarında yeteri kadar tanınmadığı yorumunu yaptı.
JACK MA KİMDİR?
Ali Baba, 1999 yılında Jack Ma tarafından kuruldu. CEO görevini geçtiğimiz yıl bırakan Ma, Yönetim Kurulu’nda çalışmaya devam ediyor. Çin’in en zengin adamı olan Ma’nın anne babası yerel sanatçı. Yani birçok Çinli gibi ‘dar gelirli’ bir hayatın içine doğmuş, 1964 yılında... Vasat bir öğrenci ve matematik konusunda oldukça zayıf, üniversite eğitimi için üç kez şansını deneyip başarılı olamayınca yeteneği olan İngilizce alalınında eğitim almaya karar vermiş ve üniversitede İngilizce öğretmenliği bölümünü bitirmiş.
12 DOLAR MAAŞLA BAŞLADI
İlk işinde aylık geliri sadece 12 dolar olan Ma, Çinli şirketlere internet siteleri tasarlamaya başlamış ve ardından China Yellowpages adında Çin'in ilk e-ticaret sitesini kurmuş.
1998'de Alibaba'yı kurmadan önce ABD'ye gitmiş ve burada dünya e-ticaret sektöründe tedarikçi portalı alanında büyük eksiklik olduğunu fark eden Ma, Alibaba ismini de ABD'de bulmuş.
"AÇIL SUSAM AÇIL"
San Fransisco'da bir kafede yeni e-ticaret sitesinin ismini düşünen Jack Ma’nın çıkış noktası dünyanın her yerinde bilinen bir isim bulmaktı. Bu sırada aklına Ali Baba geldi. Etrafındakilere "Alibaba nedir biliyor musunuz?" diye sordu. O anı bir röportajında şöyle anlatmıştı Ma: “Bir gün San Francisco'da bir kafede otururken alibaba'nın çok güzel bir isim olabileceğini düşünüyordum. Bir garson geldi, ona ‘Alibaba'yı biliyor musun?’ dedim. ‘Evet’ dedi. Alibaba hakkında ne bildiğini sordum, ‘Açıl susam açıl (open sesame).’ dedi. İşte o an ‘Evet! İsmi bu olmalı!’ dedim.
SOKAKTAN ÇEVİRDİĞİ KİŞİLERE DE SORDU
Daha sonra sokağa çıktım ve 30 kadar kişi çevirip onlara da Alibaba'yı bilip bilmediklerini sordum. Fark ettim ki herkes biliyor. Hindistan'dan, Almanya'dan, Tokyo'dan ve Çin'den... Alibaba, açıl susam açıl, 40 haramiler... Hepsini biliyorlar. Alibaba bir harami değil. O centilmen, akıllı bir iş adamı ve köylülere yardım ederdi. Telaffuzu kolay, tüm dünyada da biliniyor. Alibaba küçük tüketicilerin daha büyük şirketlere ulaşması için kapıyı açar (Açıl susam…). Bunun yanında Alimama ismini de aldık, birinin bizimle evlenmek isteyeceği ihtimaline karşı!"
BORÇ ALARAK KURDU
Jack Ma, Alibaba'yı 80 kişiden bulduğu 60 bin dolar borçla kurdu. Fikir basitti. İşletmelerin tedarik zincirlerini online platforma taşıyacak B2B e-ticaret sitesi...
Kısa sürede bu fikir tutunca ilk yıllarında şirket Amerikan finans devlerinden de yatırım aldı. Yatırım yapanlar arasında Goldman Sachs da vardı. Seneler geçtikçe giderek dünyanın ilk tercih edilen e-ticaret tedarikçi zinciri olmaya başladı.
Ma'nın başarısının ardından Yahoo ve Softbank gibi dünya devleri Alibaba'ya ortak oldu.


Alıntı : cumhuriyet gazetesi 
Devamını Oku... »

23 Mart 2016 Çarşamba

Düşünü Sev... - Stefano D'Anna

"  Düşünü sev . Ona tüm gücünle inan . Her zorluğa rağmen peşinden git. Gerçekleşecektir."

Stefano D’Anna, Napoli Üniversitesi’nin İktisat Fakültesi’nden “Cum Laude” derece ile mezun olmuştur ve London Business School’da Master yapmak üzere ITP Programı’na ve Milano’daki Katolik Üniversitesi’nde Birinci Sınıf Onur Derecesi ile İletişim Sosyolojisi Doktora Programı’na kabul edilmiştir. 
Ekonomist, sosyolog ve bestseller yazar kimliklerinin yanı sıra vizyon sahibi bir eğitmen olan Stefano D’Anna dünya genelinde Avrupa’da, Amerika’da ve Güney Amerika’da pek çok önemli forum, uluslarası kongre ve konferanslarda, yakın tarihte ise Mayıs 2011’de Forum Istanbul’da ve Haziran 2011’de Atina’daki Greek Power Summit’te ana konuşmacı olarak yer almıştır. 
Alfa Romeo, Milano, New York ve Orta Doğu’da merkezi bulunan Olivetti Corporation ve Torino ve Cidde’de merkezleri bulunan Fiat International gibi çok uluslu firmalarda üst düzey yöneticilik de yapmış olan D’Anna başarının sosyolojisi üzerine çalışmaları ile “Zamandan Bağımsız Liderlik, Bütünlük ve Kurumsal Uzun Ömürlülük” üzerine düzenlediği seminerlerle pek çok kurumsal lidere ilham kaynağı olmuştur. 
İtalyanca, ingilizce ve Türkçe olmak üzere çalışmaları ve araştırmaları ile ilgili 100’ün üzerinde bilimsel makalesi yayınlanmıştır. Yayınlanan kitapları arasında “Berlusconi in Concert”; best-seller kitabı “Tanrılar Okulu” başta Rusça, Çince, Türkçe ve Portekizce olmak üzere 12 dile çevrilmiştir. Yazarın son kitabi olan A Dream for the World ( Dünya için bir Düş ) ise Ekim 2011'den itibaren ingilizce olarak yayınlanmaya başlamıştır. 
Londra, Madrid, New York, Roma, Floransa ve Milano’da kampüsleri bulunan European School of Economics’te 1994’ten beri yapmış olduğu Rektörlük görevini 2010 tarihinden itibaren bırakmış olup insanlığın yeni hücreleri olmaları için dünyanın umudu olabilecek geleceğin liderlerini yetiştirmek üzere özel seçilmiş öğrencilere mükemmellik hissini, özgürlük için sınırsız sevgiyi ve bozulmaz bir bütünlüğü öğretmek için kurmuş olduğu en gelişmiş liderlik projesi olan Future Leaders for The World programına kendisini adamıştır.


Devamını Oku... »

21 Mart 2016 Pazartesi

Xeros

Bu süreç  içinde rehavet içinde uyuşmuş kuruluşlardan birisi de Xerox firmasıydı. Xerox, ilk fotokopi makinesini 1959 yılında icat etmiş ve dünya pazarlarında uzun yıllar tekel  konumuna  girmişti. Hatta "Coke", "Kleenex" ve "Frigidaire" gibi Xerox da kopya makineleri dünyasında jenerik isim olmuştu. Ne var ki 1976'dan 1982 yılına kadar olan zaman diliminde, Xerox'un yüzde 82 olan pazar payı yüzde 41'e düşmüştü. Zira Canon, Minoltave, Ricoh ve Sharp gibi rakipleri, Xerox'un maliyet fiyatına satış yapıyorlardı. Xerox yöneticileri rakiplerin metotlarını inceledikten sonra satış fiyatlarının düşük oluş nedeninin damping  yapmalarından gelmediğini, fakat kalitelerinin yüksekliği ve maliyetlerinin de düşük oluşundan kaynaklandığını öğrendiler.
Bu durumun düzelmesi için Xerox'un başkan yardımcılarından David Kearns bir dizi önlemler almaya haşladı. Bu çerçevede, süreç kıyaslaması (benchmarking) projesini başlattı. Fakat organizasyonda süreç kıyaslamasına karşı önceleri ciddi bir direniş gözlendi. Zira Xerox yöneticileri, başkalarının daha iyi yapabileceklerini bir türlü kabullenmek istemiyorlardı. Sonunda süreç kıyaslaması başlatıldı.
Xerox, kendini faaliyet alanının içinde ve hatta dışındaki en iyi şirketlerle mukayese edecekti. Bunu ya organizasyon içindeki şirketlerle ya da dışarıdaki şirketlerle yapacaktı. Ayrıca Avrupa Banka Grubu'nun müşteri hizmetleri konusunda Singapur Havayolları'yla yaptığı gibi fonksiyonel kıyaslamaya gidebilecekti. Organizasyon içi kıyaslamasını, Japon ortağı Fuji kanalıyla Japonya'da yaptı. Bu kıyaslamadan elde ettiği bulgular hayret vericiydi. Zira Japon firmaları aynı fotokopi makinesini Xerox'un maliyetinin yarısına mal ediyorlardı. Xerox, 1981 yılında organizasyon dışı süreç kıyaslamalarına başladı.
Xerox, kendi faaliyet alanının dışındaki bir şirketle de dağıtım fonksiyonuyla ilgili olarak süreç kıyaslaması yaptı. Bu şirket Maine, Freeport'ta katalog ile satış yapan L.L.Bean firmasıydı. Xerox bu ünlü firmaya benchmarking uzmanlarını göndererek stok ve sevkiyat ambarlarındaki çalışanlarla görüştürdü. Zira L.L.Bean firmasında ambarlara gelen malların kabulü ve onların siparişe göre paketlenip tekrar müşteriye sevk edilme süresi Xerox'unkinden üç defa daha hızlıydı. Xerox, L.L.Beans şirketinde hızla sipariş alınmasını ve sevkiyatın zamanı kısaltarak yapılması tekniklerini öğrendi. Ayrıca Xerox, üretim zinciriyle de müşteri kabul sistemini inceledi.
Xerox için tedarikçilerden gelen malzemelerin kalitesinde de sorunlar yaşanıyordu. O sıralarda Xerox 5.000'den fazla tedarikçiyle çalışıyordu. Bu rakam göreceli olarak rakiplerin çalıştığı tedarikçi sayısının dokuz katı fazlaydı. Ayrıca rakiplerin kalitesi de Xerox'un kalitesinden üstündü. Xerox, defolu parçaların bulunup ortaya çıkarılmasında iyi organize edilmiş kalite kontrol sistemine güveniyordu. Buna karşın dışarıdan gelen malzemelerin yüzde 8'i defolu çıkıyordu. Xerox'un montaj kısmında da reddedilen parça sayısı bir milyonda 5.000 adet olarak rekabet avantajını olumsuz etkiliyordu. Bu nedenle Kearns, prodüktiviteyi ve kaliteyi yükseltmenin ve maliyetleri de düşürmenin yollarını aramaya başladı.
Bu bağlamda David Kearns, Xerox'un yönünü, kâr odaklı olmaktan, kalite odaklı olmaya doğru çevirmesi gerekiyordu. Bunun için önce tedarikçi sayısını 5.000'den 300'e düşürdü. Tasarım, üretim ve hizmet alanlarında eşzamanlı mühendislik (conurrent  engineering) uygulamalarını başlattı. Yönetim piramidindeki katmanların sayısını azalttı ve çapraz fonksiyonel takımlar (cross-functional teams) oluşturdu. Ayrıca organizasyon kültürünün güçlenmesi gerekiyordu. Bu bağlamda Xerox, kalite tanımını da değiştirerek kaliteyi, "speklere uygunluktur'' diyen klasik görüşten ayrıldı ve kaliteyi, "müşteri isteklerine uygunluktur" şekline çevirerek organizasyon kültürüne ve misyonuna bir açıklık getirdi.
David Kearns, Xerox'un içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulabilmesi için 125 milyon dolarlık bir eğitim bütçesiyle önce yöneticileri eğitti. Yöneticiler de kendilerine bağlı elemanları eğittiler. Bütün bu gayretler meyvelerini verdi ve kalite sorunları üçte iki oranında düzeldi; üretim maliyeti yarı yarıya düştü ve dolaysız işçi sayısı yarıya ve beyaz yakalı iş görenler de yüzde 3 oranında azaltıldı. Buna karşın üretimin arttığı gözlendi. Xerox ABD'de devlet yardımı almadan Japonya'ya kaptırdığı pazar paylarının büyük bir kısmını geri almayı başaran ilk firma oldu.

Doç.Dr Çetin Kaya


Devamını Oku... »

4 Mart 2016 Cuma

Enzo Ferrari’nin İnanılmaz Hikayesi

Kuşku yok ki Ferrari markasının araba tutkunları için çok özel bir yeri vardır. Dünyanın en özel ve ünlü otomobil markalarından biri olan Ferrari'nin yaratıcısı Enzo Ferrari'nin öyküsü de bir o kadar ilgi çekici. Hikayenin en dikkat çekici kısmı ise hırsın, heyecanın ve başarının yanında bir de dram içermesi. İşte dışlanmış Enzo Ferrari'nin inanılmaz başarı hikayesi...


18 Şubat 1898 tarihinde, İtalya’nın Modena şehrinde hayata gözlerini açan Enzo Ferrari, orta gelirli bir ailenin çocuğuydu. Annesi Adalgisa, babası Alfredo ve kardeşleriyle birlikte mütevazi bir hayat sürmekteydi. 1916 yılında, Birinci Dünya Savaşı sırasında babası ve abisi askerlik için cepheye çağırıldı. İkisi de grip salgını sebebiyle hayatını kaybedince Enzo, henüz 18 yaşındayken hayatla tek başına mücadele etmek zorunda kaldı. Normal bir yaşantısı olan ve eğitimine devam eden Enzo’nun hayatı bir anda alt üst olmuştu.
Enzo Ferrari’nin Alfa Romeo Macerası

Ferrari Şirketinin Doğuşu
Ferrari’nin Fiat’a Satılması

Enzo’nun bedensel bir sakatlığı vardı, bu sebeple askerlikte çürük raporu aldı. Bunun yanında başvurduğu tüm işlerde işe yaramaz düşüncesiyle reddediliyor, herkes tarafından dışlanıyordu. Ancak ailenin tek erkek çocuğu olduğu için ve annesine maddi destek sağlamak amacıyla askere alınma talebinde bulundu. Cepheye alınan Enzo bir süre sonra burada tehlikeli bir hastalığa yakalandı. Belki de birçok kişinin yenik düştüğü bu hastalık karşısında yıkılmayan Enzo, iki yıl sonra bitik bir bedenle evine döndü.
Savaş bitmiş, ülke ekonomisi en kötü günlerini yaşıyor, işsizlik ve hayat mücadelesi kol geziyordu. Enzo böyle bir dönemde otomobil fabrikalarında işçi olarak çalışmaya başladı. Ona karşı yapılan tüm dışlama ve hakaretlere üzülüyordu elbet; ama bir o kadar da hırslanıyordu. Yarış pilotu olmak ve kimsenin yetişemeyeceği kadar hızlı arabalar üretmek, onun en büyük hayaliydi. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen bu hayallerini gerçekleştirmekle kalmayan Ferrari, dünyanın en gözde otomobil markalarından birinin de yaratıcısı oldu.
Enzo Ferrari'nin Alfa Romeo Macerası


Savaş sonrasında ekonomik durumu sarsılan İtalya’da işsizlik hızla artıyordu. Bu durumdan nasibini alan Enzo da başvurduğu birçok işten red cevabı aldı. Ancak annesine ve kendine bakacak kadar da olsa para kazanmalı, mutlaka bir iş bulmalıydı. İş ararken hayallerini de göz önünde bulunduruyor, genelde otomotiv sektöründe başvurular yapıyordu. Bir süre sonra Vespa için test sürüşleri yapmaya başladı. Katıldığı yarışlarda dikkatleri çeken Enzo, 1920 yılında Alfa Romeo’da yarış pilotu olarak çalışmaya başladı.
Enzo Ferrari tam bir hız tutkunuydu. Yarışlarda yaptığı manevralarla, keskin virajlardaki yüksek dönüş hızıyla herkesi büyülüyordu. Onun çalıştığı süre boyunca Alfa Romeo araba yarışçılığında adını duyurarak, en popüler isimler arasına girdi.
Enzo Ferrari, 1920 yılından 1932 yılına kadar Alfa Romeo’da yarış pilotu olarak çalıştı. Oğlu Dino dünyaya geldikten sonra yarış pistlerinden ayrılan Ferrari, enerjisini otomobil fabrikası işlerine harcamaya başladı. Ancak Alfa Romeo onun peşini bırakmadı; yarış otomobillerindeki üstün yeteneği sebebiyle Enzo’ya Alfa Romeo’nun sportif direktörlüğü teklif edildi. Ferrari’nin kontrolündeki yarış takımı katıldığı tüm yarışları kazandı.
Alfa Romeo’nun sportif direktörlüğü görevinden ayrılan Ferrari, doğduğu yer olan Modena’da küçük bir atölye kurdu. İlk etapta amacı, sadece kendinin kullanacağı bir araba tasarlamaktı. Ancak İkinci Dünya Savaşı başlamış ve yaşadığı yer bombalanmıştı. Arabasının tasarımını bitiremeden Maranello’ya taşınmak zorunda kaldı.
Ferrari Şirketinin Doğuşu

Uğradığı bombalı saldırı nedeniyle atölyesi yerle bir olan Enzo Ferrari, Maranello’ya taşınarak burada yeni bir düzen kurdu. Alfa Romeo’da çalıştığı yıllar boyunca edindiği tecrübeler, hız tutkusu, otomobil aşkı ve bitmek bilmeyen azmi Enzo Ferrari’nin, şu an tüm dünyada araba sevdalılarının gözdesi olan bir markayı yaratmasını sağladı. 1946 yılında kendi adını taşıyan ilk arabayı tasarladı. Böylelikle dünya otomotiv tarihinin en büyük ve önemli araba markalarından biri olan “Ferrari” kurulmuş oldu.
Ferrari 250 ve 250G modelleri, markanın yükselmesini sağlayan tasarımlar oldu. Tarihler 1950’leri gösterdiğinde Ferrari otomobil dünyasının zirvesine oturmuştu. 1951 yılında 14 yarış kazanıldı, 1960 ve 1965 yılları arasında ise 6 yıl üst üste Le Mans zaferine imza atıldı. Ancak Ferrari imparatorluğunun zirvedeki bugünleri oğlu Dino Ferrari’nin ölümüyle gerileme dönemine girdi.
Oğlu Dino Ferrari’nin Ölümü
Oğlu Dino Ferrari'nin Ölümü

Spor ve lüks otomobil markası Ferrari artık tüm dünyaca tanınıyor, katıldığı yarışların hemen hepsini kazanıyordu. Enzo Ferrari’nin hayalini gerçekleştirdiği Ferrari markası tam anlamıyla altın çağını yaşıyordu. Ancak profesyonel bir anlayışla işlemeyen şirket, finansal sorunlar yaşamaya başlamış ve büyük bir maddi çıkmazın içine düşmüştü. Enzo Ferrari bu dar zamanı atlatmak amacıyla bir İtalyan mafyasından borç para aldı. Ancak aldığı borcu geri ödeyememesinin bedeli onun için çok ağır oldu. Borcu yasadışı bir şekilde temin ettiği için hukuksal olarak da elinden bir şey gelmedi. Ve neticede İtalyan mafyası oğlu Alfredo Dino Ferrari’nin ölümüne sebep oldu. Bazı kaynaklar zehirlenerek öldürüldüğünü yazıyor; ancak o dönemde ölüm sebebi hakkında farklı görüşler ortaya atıldı. Enzo Ferrari, oğlu Dino’nun hayattan ayrılışından sonra ona ithafen “Ferrari Dino” serisini yarattı.

Ferrari'nin Fiat'a Satılması


Maddi zorlukların üstesinden gelemeyen Ferrari, şirket hisselerinin bir kısmı 1969 yılında, %90’ı ise 1988 yılında Fiat’a sattı. Büyük bir payı Fiat bünyesine dahil edilen Ferrari, başarılarına ivme katarak devam etti. 1984 yılında Enzo Ferrari’nin arkadaşı, Battista Farina’nın oğlu Sergio Pininfarina’nın çizimiyle tüm zamanların en güzel tasarımı olarak nitelendirilen Ferrari Testarossa satış rekorları kırdı. Şirketin 40. yılını kutlamak amacıyla üretilen F40 modelinin Enzo Ferrari’nin en beğendiği model olduğu biliniyor.

Başarı hikayelerini yazmanın en güzel yanı yoktan var etmenin, sıfırdan zirveye tırmanışın, masallardan ibaret olmadığına tanık olmak. Kişisel gelişim kitaplarında “inanırsan başarırsın”, “hayallerinin peşinden git” gibi öğütleri mutlaka okumuşsunuzdur. İşte bu hikayeler, o satırların kitaplardan fırlayıp gerçek hayata uyarlanmış halidir. Enzo Ferrari de bunu başaranlardan biri oldu. 90 yıllık ömründe savaşlar, fakirlik ve dışlanmışlıklar yaşayan Enzo Ferrari bunların karşısında pes edip geri çekilmek yerine, hırsla mücadele etmeyi ve hayallerini gerçekleştirmeyi tercih etti. 1988 yılında hayata gözlerini yuman Ferrari ardında kendi adını verdiği dünya devi bir otomobil markası bıraktı.

kaynak : paratic.com


Devamını Oku... »

28 Şubat 2016 Pazar

İlham Veren Başarı Hikayeleri

Eğer hayatta başarılı olma konusunda gerçekten ciddiyseniz o zaman hayatta başarılı olmuş insanların ilham veren hikayeleri ile kendinizi eğitmekten başka yapacak daha iyi bir şey yoktur. Hayatta, kariyerinde ya da işinde başarılı olmak isteyen birçok insan, genellikle bunu pek başaramıyor çünkü başarılı olmanın neleri gerektirdiğini ve başarıya giden yolun nasıl olduğunu bilmiyorlar. Sadece, halihazırda başarılı olan ve bunun meyvesini yiyen insanları görüyorlar ve o insanın bu mertebeye ulaşana kadar nelerden feragat ettiğini ya da ne kadar çabaladığını ilk bakışta göremiyorlar tabii ki.
Başarılı insanların ilham verici hikayelerini öğrenerek başarıya giden yolun nasıl olduğunu göreceksiniz ve böylece sizin de başarılı olma şansınız aratacaktır.
Şimdi birlikte başarılılarıyla ün kazanmış insanların bizi heveslendirecek hikayelerine bir göz atalım.
Bilginiz arttıkça siz de başarıya bir adım daha yaklaşacaksınız.

Soichiro Honda’nın başarı hikayesi:

Soichiro Honda, bildiğiniz üzere dünyaca ünlü Honda firmasının kurucusu. Honda’nın hikayesi, Toyota firmasında iş görüşmesine gitmesiyle başlıyor. Bu firma, Honda’ya iş için uygun olmadığını söyleyerek onu geri çeviriyor. Honda ise vazgeçmiyor ve Toyota ile rekabete girecek kendi firmasını kurmaya karar veriyor ve böylece Honda doğuyor. Bu hikayeden öğrenilecek bir şey var ise o da asla vazgeçmemektir!

Stephen King’in başarı hikayesi:

Birçok kimse, ünlü yazar Stephen King’i bilir ancak çok az insan hayat hikayesini duymuştur. Stephen’in ilk romanı neredeyse her basımevinden geri çevrildi ve o da romanını çöpe attı. Karısı ise romanı çöpten alarak, ona yeniden başvurması konusunda ısrar etti ve tekrar tekrar yapılan başvurular sonrasında da bizim bildiğimiz Stephen King haline geldi. Bu ilham verici başarı hikayesinden öğreneceğiniz en önemli ders, eğer siz kendinize inanıyorsanız, ret edilmenin bir anlamı olamaz!

Thomas Edison’un Motive edici başarı hikayesi:

Thomas’ın başarı hikayesi, başarısızlığı tecrübe etmiş herhangi birini motive edebilecek hikayelerden biridir. Thomas lambayı icat etmeden evvel 999 kez başarısızlığa uğramış, ancak 1000. girişiminde başarılı olmuştur. İnsanlar ona, her seferinde çuvalladığın halde nasıl hala devam edebildiğini sorduklarında Thomas onlara; buluşunun çalışmadığı her seferinde kendisine, bir lambanın nasıl icat edilemeyeceğini bulduğunu söylemiş. Gördüğünüz üzere, başarısızlık birden fazla sefer karşınıza çıksa da vazgeçmeyerek başarıya ulaşmanın öyküsü Thomas Edison tarafından oldukça güzel yazılmış.


Oprah Winfrey’in başarı hikayesi:

Beni ilk okuduğumda gerçekten motive eden, ilham verici başarı öykülerinden biri de Oprah’a ait. Oprah son zamanların en ünlü TV Show yıldızı ve gezegendeki en zengin kadınlardan da biri ancak bu onun hikayesinin başlangıcı değil elbette. Oprah’ın daha önceki yaşamında işinden kovulduğunu ve Televizyon için uygun olmadığının söylendiğini biliyor muydunuz?

Bill Gates’in başarı hikayesi:

Microsof’un kurucusu olan Bill Gates, bu günlerde iş hayatındaki yaşayan en ilham verici liderlerden biri ancak, onun grafiksel kullanıcı ara yüzü ve faresi olan bir bilgisayar yaratmaya dair fikrini, başka bir firmaya sunduğu zaman reddedildiğini biliyor muydunuz? Hatta bazı insanlar şöyle söylüyor, projenin olduğu kağıtları işverenler suratına fırlatmışlar ve böylece o Bill Gates olmuş.

Kişisel Başarı Hikayem:

Ben ne bu insanlar kadar başarılıyım ne de başarı hikayem çok ilham verici, ancak size söylememdeki neden, başarıya dair çizdiğimiz aynı konsepti tamamlamanız. İlk kez bir web sitesi tasarlamaya ve bunun üzerinden para kazanmaya karar verdiğimde, insanlar hatta en yakınlarım da dahil olmak üzere benimle eğlendiler. Birkaç sene sonra, birçok reddedilmeyi tecrübe ettikten sonra kitaplarımın satışını online olarak yaparak genç yaşımda milyoner olmayı başardım.
 Bu ilham verici başarı hikayelerinden öğrenilen hayat dersleri:
Elbette bu hikayeler, sadece keyifle okunması için anlatılmıyor, her okuyana ilham vermesi, motive etmesi ve insanları iş hayatlarında ya da özel hayatlarında başarılı olabilmeleri için cesaretlendirmesi bekleniyor.
Bu teşvik edici başarı hikayelerinden çıkarılacak en kıymetli dersler:
1. Reddedilmek sizi asla durdurmamalı
2. Başarısızlık hiç de düşündüğünüz kadar problem değil.
3. Sizi reddeden insanlar hiçbir şey bilmiyorlar.
4. Hayatta başarılı olmanın anahtarı, kendinize inanmanızdır!
Ben sadece 38 yaşımda kendi başıma milyoner olmayı başardım. Bu şansın yardımıyla olmadı, çünkü ben zaten bu hedefi kendime 5 sene öncesinden, daha başarının b’si ortada yokken koymuştum. Zengin olmanın şansla bir ilgisi yok, büyükten başlamak yahut zeki olmakla daha ilgili ancak en önemlisi para kazanmak ve yaşama dair keskin inançlarınız varsa, işte o zaman başarıya ulaşmanız hayal olmayacaktır.
kaynak : yeniisfikirleri .net 

Devamını Oku... »

Başarıda 3K Kriteri

Mümin Sekman, insanı başarılı olmaya azmettiren ünlülerin hayat hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Başarıyı şekillendirenin ‘karakter, koşullar ve kariyer hedefleri’ olduğunu söylüyor
Yıldızını parlak tut Kimler geldi, kimler geçti, ‘başarı starı’ değişmedi!Babam, “El alemi bize güldürme oğlum!” derdi.Diploma değil dinamizm“Gezen tavşan, yatan aslandan kısmetlidir”Önündeki maçlara bak“Her şey bir fareyle başladı!”Ait olduğu Yeri bul Ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın!Yapmak için  doğduğun işi yap “Otlar büyür, kuşlar uçar, dalgalar kumları yalar. Ben de insanları döverim!”
Kendi kendine yetebilmek. Kendi ayakları üzerinde durabilmek. Birçok insanın, kendinden ve çocuklarından temel beklentisi budur. Kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek, başarılı bir hayatın asgari standardıdır. Birçoğumuz başarılı olmak isteriz. Bu amaçla başarı yoluna gireriz. Kimi karşılaştığı ilk engelde, yılgınlığa düşer, o engel olmasaydı, nasıl da başarılı olacağını anlatıp durur. Oysa yolda engel yoksa, o yolun sonunda başarı da yoktur. Eğer engel olmazsa, o yolun sonuna kadar herkes gidebilir ve o sona ulaşmış olmak başarı değeri taşımaz.
Haklı olmak kazandırmaz!
Engellerden yakınanlar, haklı ve mantıklı olabilir ama kazanan olamaz! Başaranlar, engeller karşısında söylenenler değil, engellere rağmen sonuca gidenlerdir. Nietzsche’nin “Beni öldürmeyen darbe, beni güçlendirir” sözü onların mottosudur.
Başarıyı şekillendiren 3K vardır. Kişinin taşıdığı ‘Karakter’, içinde bulunduğu ‘Koşullar’ ve ‘Kariyer hedefleri’. Eğer kişinin, büyük bir kariyer hedefi varsa, önündeki koşulların zorluğu gözünde küçülmeye başlar. Hedefler küçüldükçe, koşullar kişinin gözünde büyür.
Kendini veya hedefini büyüterek, önündeki zorlukları aşanların hikayeleri, insanlığın iftihar tablosudur. Çünkü asıl önemli olanın önümüzdeki değil, içimizdeki şartlar olduğunu  gösterirler.

Mümin Sekman

AJDA PEKKAN
Ses Dergisi’nin düzenlediği kapak yıldızı yarışmasına birinci oldu. Elliye yakın film çekse de sinemada istediği etkiyi yapamadı. Avrupalı görünümü sinemada önünü açmadı. Bir süre sonra tamamen müziğe yoğunlaşan Pekkan, 1977’de çıkardığı Süperstar albümüyle kendini ait olduğu yere konumlandırdı. O sadece şarkılarıyla değil, kimliğiyle de bir değer. Türkiye’nin modern yüzünü temsil eden bir kültür ikonu. Kendini yeniden yaratan insan örneği. Değişmezlerini koruyup, kendini değiştirerek hem kimlik sahibi oldu hem de algısını canlı tuttu. Pekkan, güzel bir kadından çok daha fazlasıdır. Onun başarısından çıkan dersler şunlar: Hedefini ne kadar erken netleştirirsen o kadar yol alırsın. Herkesin kariyerinde bir kez ray değiştirme hakkı vardır. Güzelliğini çalışma disipliniyle birleştirebilen, insanların estetik zevkine ve kulağına hitap eden kişi, onların kalbinde metrekaresi geniş bir yer sahibi olur.

CEM YILMAZ
Bir işte en iyi ol
Kendi halinde bir ailenin çocuğuydu. Mahalle günlerini, Boğaziçi Üniversitesi yılları izledi. Bu karşıtlık sayesinde kendi ülkesini hem içeriden hem dışarıdan gözlemleyip, Turist Ömer Zekası (TÖZ) edindi. Elalemi kendisine güldürerek başardı! Taksim’in arka sokaklarında, Türkiye için yeni bir iş olan ‘stand-up’ gösteriye başladı. Türkler’e Türkler’i anlatıyordu. Reklam ve PR’la değil, tavsiye zinciriyle, insanlar kuyruk oldu. Sırrı, gelenlere bekledik-lerinden fazlasını verebilmesiydi. Kariyeri için gereken ‘çekirdek beceri’si, insanları güldürme yeteneğiydi. Onu zirveye çıkaran, ‘beklenenden fazlasını’ vermesi idi, zirveden indirecek olan da ‘bekleneni vereme-meye başlaması’ olacak. Başarı anayasasının, birinci maddesidir: İnsanlar nasıl yükselirse, öyle düşer. Cem Yılmaz’ın kariyeri, minimalist tasarıma dayanan, yetenek yoğun başarı örneği. O bir yeteneğe sahip olmakla yetinmeyip, yeteneğini iyi yönetmeyi de bilenlerden. Gücü gibi, sınırlarını da iyi biliyor. Mesela TV’de program yapmıyor. Ne çok fazla ne çok az üretiyor. Sonuçta, Cem Yılmaz gibiler ağaçta yetişmiyor! Onun başarısından çıkarılması gereken ders şu: Ürettiğiniz şeyi tüketenlere, arkadaşlarına anlat-maya değer bulacakları şaşırtıcı ve olumlu bir şey yaşatırsanız, hızla büyür-sünüz. Atasözüyle söylersek, “Bal gibi pekmezin olsun, Antalya’dan sinek gelir!”

AHMET NAZİF ZORLU
 1944’te Denizli’de doğdu. İlkokul diplomasıyla hayat okuluna atıldı. Hem evdeki dokuma tezgahında, hem babasının dükkanında çalışmaya başladı. ‘Zorlu’ bir başarı süreci başlıyordu. “Gezen kurt aç kalmazmış” atasözünü hayat felsefesi yaptı. Okul hayatından uzak dursa da, hayat okulunda ev ödevine çok iyi çalıştı. Atak ve cesur yatırımlarla hızla yükseldi. Yıllar içinde Türkiye’nin en büyük 10 işadamı arasına girdi.  Onun kariyeri, başarı-nın diplomayla değil, donanımla geldiğini insanlara gösterdi.

WALT DISNEY
Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Okula gidemiyor, gazete dağıtarak karnını doyuruyordu. Bir gün bir resim kursu ilanı gördü. Çizime yeteneği vardı, kaydoldu. Arkadaşıyla çizgi film yapmak için şirket kurdu ama kısa sürede iflas ettiler. ‘Büyük denize’ açılmak için Holly-wood’a taşınıp, yeniden   şirket kurdular, yeniden iflas ettiler. Başkaları-nın yanında çalışmak istedi ama çizimini beğenmeyip iş vermediler. Bu arada babası vefat etti. 30’unda ve işsiz halde, annesinin yanına döndü. Zorluklar onu yere sermişti ama sırtını yere getirememişti. Sil baştan, yeni bir hayat kurmaya karar verdi. Bahçedeki ambarı stüdyo yaptı, hırsla çalışmaya başladı. Bir gün ortalıkta gezinen bir fare gördü. Fareye yem verip, onu kendine alıştırdı. Hareketlerini yakından inceleyip çizimlerini yaptı. Sonra onları çizgi filme çevirdi. İşte o kişi Walt Disney’di. O yenildi ama yıkılmadı. Yıkılmış hayallerin enkazından kendini kurtarmayı becerebilen biriydi. Yaşamı boyunca 30 Oscar aldı. Başarı hakkında konuşurken şöyle derdi: “Unutmayın, her şey bir fareyle başladı!”

FATİH TERİM
1953 yılında Adana’da dünyaya geldi. Küçük yaşta ailesinin geçimine katkıda bulunmak için seyyar satıcılık yapan babasının asistanıydı. Bir gün topla oynarken, tezgahı devirince babasından okkalı bir tokat yedi, hayatı değişti!
Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsü’ne gitti ancak ikinci sınıfta devamsızlıktan okulu bıraktı. Önce mahallede, sonra okul takımında, sonra Adana Demirspor’da oynadı. Sonunda Galatasaray’a geldi. Artık ait olduğu yeri bulmuştu. Önce futbolcu sonra teknik direktör olarak, büyük başarılara imza attı. 1999-2000 futbol sezonunda Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanmasıyla sportif kültür ikonlarından biri oldu. Bazı insanlar vardır, onu sevebilir ya da nefret edebilirsiniz ama ona kayıtsız kalamazsınız! Fatih Terim de bu tip kişiliklerden. O bir liderdi ve iz bırakmak için yaşadı.
Başarı tarihi, alanında ilk ve en olmuş şeyleri yapanları kaydeder. Fatih Terim de duruşu, ekolü ve ‘ilk’leriyle güncel sportif tartışmaların ötesinde bir değer.

MUHAMMED ALİ
Kebtucky’nin Louseville kasabasında 1942’de doğdu. Babası tabela boyacısı annesi ev hanımıydı. Babası ona bir bisiklet aldı, hayatı değişti!
Bir gün birinin bisikletini çaldığını gördü. Koştu ama yakalayamadı. Gördüğü ilk polise gidip, çalanı yakalarsa döverek öldüreceğini söyledi. Karşısındaki memur, hafta sonları ‘geleceğin şampiyonları’ adlı organizasyonda ders veren amatör bir boks eğitmeniydi. Onu boksla tanıştırdı. Kısa sürede önce Amerika, sonra olimpiyat şampiyonu oldu. Bir gün bir restorana yemek yemeğe gitti, zenci olduğu için onu almadılar. O da şampiyonluk madalyasını nehre atarak karşılık verdi. Bununla da yetinmedi. Vietnam’a askerlik görevi için gitmeyi reddetti. Artık siyasi bir simgeydi. Boks lisansı iptal edildi, dövüşmesi yasaklandı. Birkaç yıl sonra ABD Anayasa Mahkemesi, onu haklı buldu. Tekrar boksa başladı. Boks hayatında kazandığı 57 maçın, 37’sini nakavtla bitirdi.   Stil sahibiydi, kendi deyişiyle “Kelebek gibi uçup, arı gibi sokarak” dövüşüyordu. Ringe psikolojik harp kurallarını taşıdı. Rakibini aşağılayan şiirler yazıyor, boksu şova çeviriyordu. O, yapmak için doğduğu şeyi yaparak bu kadar başarılı olabildi.

Kaynak : 21.02.2010  Milliyet- Mumin Sekman yazısı 



Devamını Oku... »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Kategori

Blog Arşivi