29 Şubat 2016 Pazartesi

Yönetici Asistanı kimdir?

Yönetici asistanı işlerin akışını belirleyen, yönlendiren, herhangi bir komuta maruz kalmadan görev ve sorumluluklarını yerine getiren, hatta diğer departmanlarda çalışanlarla işlerin işleyişiyle ilgili iletişimde bulunan, onlara da yön vererek işin verimliliğini ve kalitesini en üst düzeye çıkarabilen kişidir. Yönetici asistanı, gerektiğinde yöneticisi adına belli konularda kararlar alabilen ve bu kararları, yöneticisi adına uygulayan kişidir.
İşyerinde işleri düzene koyarak, planlama ve koordinasyonu sağlayarak bir yönetici gibi çalışır. 

Yönetici asistanı; örgütsel ve yönetsel yaşamda yöneticinin en yakın danışmanı ve yardımcısı olarak kendisinin ve ailesinin bir parçasıdır. Yönetici asistanı, örgütte yöneticinin resmi işleri kadar, özel işlerini de yürüten; zaman zaman ailesi, akrabaları ve arkadaşları ile görüşen; yöneticinin resmi ve özel yaşamına giren; onun sırlarını, çıkarlarını, hesaplarını, alışkanlıklarını, özelliklerini, istek ve beklentilerini, hedeflerini bilen kişidir. Yönetici asistanı yöneticinin, çalışma yaşamının ortağıdır.

Devamını Oku... »

İnanmak ve Olmak :)



Şanslı olduğumuzu  düşünürüz ...
nedersin denemek en güzeli ..." şans hep benle "


ama zaman zaman   iş temposu , yaşam koşturmacası derken unuturuz..
gel senle bu sabah bir karar verelim ve aklına gün içinde hep bu cümle gelsin  bıkmadan usanmadan tekrarla gün boyunca  ve etkilerini gör  ;)


" şans hep benle "
" şans hep benle "
" şans hep benle "
" şans hep benle "
Devamını Oku... »

Inside Out

Beyindeki akışı ve kutuphaneleri anlatıyor, her duygunun bir değer oldugunu gözlemleyebilirsiniz .. izlemenizi oneririz.

sevgiler




Devamını Oku... »

Bakış Açısı :)


Sorun olarak gördüğün her ne ise;farklı bir bakış açısı ile bakman çözüm odaklı olmanı sağlayacaktır.
Devamını Oku... »

28 Şubat 2016 Pazar

İlham Veren Başarı Hikayeleri

Eğer hayatta başarılı olma konusunda gerçekten ciddiyseniz o zaman hayatta başarılı olmuş insanların ilham veren hikayeleri ile kendinizi eğitmekten başka yapacak daha iyi bir şey yoktur. Hayatta, kariyerinde ya da işinde başarılı olmak isteyen birçok insan, genellikle bunu pek başaramıyor çünkü başarılı olmanın neleri gerektirdiğini ve başarıya giden yolun nasıl olduğunu bilmiyorlar. Sadece, halihazırda başarılı olan ve bunun meyvesini yiyen insanları görüyorlar ve o insanın bu mertebeye ulaşana kadar nelerden feragat ettiğini ya da ne kadar çabaladığını ilk bakışta göremiyorlar tabii ki.
Başarılı insanların ilham verici hikayelerini öğrenerek başarıya giden yolun nasıl olduğunu göreceksiniz ve böylece sizin de başarılı olma şansınız aratacaktır.
Şimdi birlikte başarılılarıyla ün kazanmış insanların bizi heveslendirecek hikayelerine bir göz atalım.
Bilginiz arttıkça siz de başarıya bir adım daha yaklaşacaksınız.

Soichiro Honda’nın başarı hikayesi:

Soichiro Honda, bildiğiniz üzere dünyaca ünlü Honda firmasının kurucusu. Honda’nın hikayesi, Toyota firmasında iş görüşmesine gitmesiyle başlıyor. Bu firma, Honda’ya iş için uygun olmadığını söyleyerek onu geri çeviriyor. Honda ise vazgeçmiyor ve Toyota ile rekabete girecek kendi firmasını kurmaya karar veriyor ve böylece Honda doğuyor. Bu hikayeden öğrenilecek bir şey var ise o da asla vazgeçmemektir!

Stephen King’in başarı hikayesi:

Birçok kimse, ünlü yazar Stephen King’i bilir ancak çok az insan hayat hikayesini duymuştur. Stephen’in ilk romanı neredeyse her basımevinden geri çevrildi ve o da romanını çöpe attı. Karısı ise romanı çöpten alarak, ona yeniden başvurması konusunda ısrar etti ve tekrar tekrar yapılan başvurular sonrasında da bizim bildiğimiz Stephen King haline geldi. Bu ilham verici başarı hikayesinden öğreneceğiniz en önemli ders, eğer siz kendinize inanıyorsanız, ret edilmenin bir anlamı olamaz!

Thomas Edison’un Motive edici başarı hikayesi:

Thomas’ın başarı hikayesi, başarısızlığı tecrübe etmiş herhangi birini motive edebilecek hikayelerden biridir. Thomas lambayı icat etmeden evvel 999 kez başarısızlığa uğramış, ancak 1000. girişiminde başarılı olmuştur. İnsanlar ona, her seferinde çuvalladığın halde nasıl hala devam edebildiğini sorduklarında Thomas onlara; buluşunun çalışmadığı her seferinde kendisine, bir lambanın nasıl icat edilemeyeceğini bulduğunu söylemiş. Gördüğünüz üzere, başarısızlık birden fazla sefer karşınıza çıksa da vazgeçmeyerek başarıya ulaşmanın öyküsü Thomas Edison tarafından oldukça güzel yazılmış.


Oprah Winfrey’in başarı hikayesi:

Beni ilk okuduğumda gerçekten motive eden, ilham verici başarı öykülerinden biri de Oprah’a ait. Oprah son zamanların en ünlü TV Show yıldızı ve gezegendeki en zengin kadınlardan da biri ancak bu onun hikayesinin başlangıcı değil elbette. Oprah’ın daha önceki yaşamında işinden kovulduğunu ve Televizyon için uygun olmadığının söylendiğini biliyor muydunuz?

Bill Gates’in başarı hikayesi:

Microsof’un kurucusu olan Bill Gates, bu günlerde iş hayatındaki yaşayan en ilham verici liderlerden biri ancak, onun grafiksel kullanıcı ara yüzü ve faresi olan bir bilgisayar yaratmaya dair fikrini, başka bir firmaya sunduğu zaman reddedildiğini biliyor muydunuz? Hatta bazı insanlar şöyle söylüyor, projenin olduğu kağıtları işverenler suratına fırlatmışlar ve böylece o Bill Gates olmuş.

Kişisel Başarı Hikayem:

Ben ne bu insanlar kadar başarılıyım ne de başarı hikayem çok ilham verici, ancak size söylememdeki neden, başarıya dair çizdiğimiz aynı konsepti tamamlamanız. İlk kez bir web sitesi tasarlamaya ve bunun üzerinden para kazanmaya karar verdiğimde, insanlar hatta en yakınlarım da dahil olmak üzere benimle eğlendiler. Birkaç sene sonra, birçok reddedilmeyi tecrübe ettikten sonra kitaplarımın satışını online olarak yaparak genç yaşımda milyoner olmayı başardım.
 Bu ilham verici başarı hikayelerinden öğrenilen hayat dersleri:
Elbette bu hikayeler, sadece keyifle okunması için anlatılmıyor, her okuyana ilham vermesi, motive etmesi ve insanları iş hayatlarında ya da özel hayatlarında başarılı olabilmeleri için cesaretlendirmesi bekleniyor.
Bu teşvik edici başarı hikayelerinden çıkarılacak en kıymetli dersler:
1. Reddedilmek sizi asla durdurmamalı
2. Başarısızlık hiç de düşündüğünüz kadar problem değil.
3. Sizi reddeden insanlar hiçbir şey bilmiyorlar.
4. Hayatta başarılı olmanın anahtarı, kendinize inanmanızdır!
Ben sadece 38 yaşımda kendi başıma milyoner olmayı başardım. Bu şansın yardımıyla olmadı, çünkü ben zaten bu hedefi kendime 5 sene öncesinden, daha başarının b’si ortada yokken koymuştum. Zengin olmanın şansla bir ilgisi yok, büyükten başlamak yahut zeki olmakla daha ilgili ancak en önemlisi para kazanmak ve yaşama dair keskin inançlarınız varsa, işte o zaman başarıya ulaşmanız hayal olmayacaktır.
kaynak : yeniisfikirleri .net 

Devamını Oku... »

Başarı ve 4D Yasası

Mümin Sekman, 'Başarı ne yaptığınızdan çok, nasıl biri olduğunuzla ilgilidir" diyor. Bugün, başarılı insanlarda gözlemlediği 10 ortak özellikleri ve 4D Yasası'nı anlatıyor..

İnsanları başarı davranışlarına göre üç gruba ayırabiliriz: Gerçekten başarılılar, başarılıyım diye geçinenler ve başarılı insanlar üzerinden geçinenler! Bugünkü konu, gerçekten başarılı olmak için çabalayanların ortak yönleri. Birçok kişi bana, başarılı olmak için ne yapması gerektiğini sorar. Onlara ‘ne yapmaları gerektiğini’ öğrenmeden önce, ‘nasıl biri olmaları gerektiğini’ düşünmelerini öneririm. Başarı, ne yaptığınızdan çok, nasıl biri olduğunuzla ilgilidir. Yanlış insanlar, doğru işler yapsa da başarılı olamaz. Eskilerin deyişiyle eğri ağacın, doğru gölgesi olmaz! Başarı, temelde dört doğruya (4-D Yasası) bağlıdır: 
-Doğru kişi olmak, 
-Doğru işi yapmak, 
-İşi Doğru yapmak, 
-Doğru yerde olmak! 
Dört dörtlük bir iş başarmak isteyenler, bu 4-D’ye dikkat etmelidir.  Başarı, teknik hareketler kadar temel hayat tavırlarına da bağlıdır. Politikacılık, patronluk gibi çok kritik başarı noktalarının ‘okulunun’ olmaması bazen tutumun, teknikten daha üstün olabildiğini gösterir. Peki başarıya eğilimli insanların ortak tutumları nelerdir? Bugün başarılı insanlarda gözlemlediğim bazı ortak noktaları aktarıyorum. 
SONUÇ ODAKLILIK VE ‘SKOR TABELASI’NA SAYGI KÜLTÜRÜ 

KALİTEDEN TAVİZ VERMEDEN, BÜYÜK ÖLÇEKLİ ÜRETİM 
ANLAMLI AYRINTILARA ÖDÜNSÜZ ÖZEN GÖSTERMEK
NE İSTEDİĞİNİ HIZLI NETLEŞTİREBİLME
KENDİ İÇ ALKIŞIYLA İLERLEME CESARETİ! 
OLAYLARI KONTROL ETME VE YÖNETME EĞİLİMİ  
YÜKSEK BİR HAYAT ENERJİSİNE SAHİP OLMAK
ZOR ZAMANLARDAN GÜÇLENEREK ÇIKMAK
KENDİ HAYATINA HEM İÇTEN HEM ÜSTTEN BAKABİLME YETENEĞİ
BAŞARIYLA GÖRKEMLİ BİR AŞK YAŞAMAK 


Bir insanın başarısını yargılarken nereye bakmak gerekir? Niyetlerine mi, faaliyetlerine mi, sözlerine mi? Sıfırdan zirveye çıkanlar, sonuç odaklı insanlardır. Bir insanın, niyeti, faaliyeti, sözleri kadar değil, sonuçları kadar başarılı sayıldığını bilirler. Bir insanı sevmeseler de, skor tabelasında başarı varsa saygı duyar-lar. Çünkü büyük sonuçlar almanın ne kadar zor olduğunu, hiç kimsenin hak etmediği halde defalarca büyük sonuç alamayacağını bilirler.  Ne iş yaparlarsa yapsınlar, o işin olabildiğince çok sayıda insan tarafından tercih edilmesini sağlamaya çalışırlar. Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, kişinin görünür rütbesi aklı eserinde” cümlesi mottolarıdır. İnsanlara açıklama, özür, suçlama değil, sonuç sunarlar. Sorunun değil, sonucun parçası olmaya özen gösterirler. 

Herhangi bir alanda duayen olmuş insanlara baktığınızda, belli bir standarttan ödün vermeden, çok sayıda üretim yaptıklarını görürsünüz. İşte örnekler. Sezen Aksu, 500’e yakın şarkı yaptı. Çetin Altan 30 bine yakın makale yazdı. Aziz Nesin 100’ü aşkın kitap yazdı. Türkan Şoray 220’den fazla filmde oynadı. Sokakta sorsanız çoğu insan Orhan Gencebay’ın 10 şarkısını bilir ama o 600 şarkı yaptı. Tüm bu eserlerin üretimi için gereken zaman ve enerjiyi düşünebiliyor musunuz? Bu insanlar da elde ettikleri ilk başarıdan sonra yan gelip yatabilir, ‘hayatın tadını çıkarabilir’ başarılarını büyütmeyebilirlerdi. Ama onlar konformizm tuzağına düşmediler. Amatör bir ruh ama profesyonel bir tarzla işlerini yapmaya devam ettiler. İlk günkü heyecanlarını kaybetmemeye özen gösterdiler. Kendi kariyerini kafese çevirip, içinde sıkıcı bir şekilde oturanlardan olmadılar. Sürekli üretmeye devam ettiler. Kendilerini bulundukları yere getiren güce ihanet etmediler.

Başarı merkezli insanlar, herhangi bir sonucu belirleyen kritik başarı faktörlerini tanıma ve o faktörleri etkileme becerisinde ustalaşır. ‘Başarının gönül telini titreten’ kritik faktörleri, orkestra şefi gibi senkronize kullanabilirler. Çırak olmadıkları işin ustalığını yapmamaya, ustalığını yaptıkları işin ise çıraklığını yapmamaya özen gösterirler. İşinde başarılı birçok insanın, diğerlerine tuhaf gelen mesleki takıntıları, obsesif odaklanmaları, mükemmeliyetçi zorlamaları vardır. Büyük başarıların temeli, neyi ihmal etmemek gerektiğini bilmektir. Türkiye’nin ilk yönetim danışmanı Oktay Bora Yağız’ın deyişiyle, ‘Kalite, anlamlı ayrıntılara gösterilen ödünsüz özendir’. Başarının büyüklüğü hayal gücünde, kalitesi ayrıntılarda gizlidir. 

Başarı merkezli insanlar, gelecekte olmak istedikleri yere dair zihinsel netlik içindedirler. Kim olmak, ne yapmak, neyi yapmamak istediklerine hızla karar verebilirler. Geçmiş değil, gelecek merkezlidirler. Bir şeyler planladıkları gibi gitmediğinde, derin bir analizle dersler çıkarır, sonra ‘önlerindeki maçlara’ bakarlar. Akılları dikiz aynasına takılı halde yaşamazlar. Hayatlarını keşkeler, meğerler, eğerlerle doldurmazlar. Geçmişe ait kötü anılar, paketlenmiş halde, zihinsel arşiv kayıtlarının mahzeninde durur, akılın çalışma salonunda değil. 

Başarılı insanların çoğunluğu iç onaylıdır. Kendi yargılarını izleme cesaretleri vardır. Başka insanların izlenimlerini öğrenirler ama kendi kararlarını kendileri verirler. Bilene danışıp, bildiklerini yapma eğilimdedirler. İnsanların saygısını kazanmak ister ama övgü bağımlılığına kapılmazlar. Sezen Aksu’nun bir şarkısında dediği gibi “Ne çoğaldım övgüden, ne azaldım yergiden” ilkesiyle hareket ederler. Sırf başkalarının övgüsünü almak için başarırsanız, başkaları da kısa sürede bu zaafınızın farkına varacak, o ‘övgü dolu sözleri’ bir anda psikolojik koz olarak kullanacaktır. Doğru bildiğinizi yaparken, başkalarının gözüne fazla bakmayın. Birol Güven’in bir deyişini unutmayın, “Bu ülkede insanı ancak Teşvikiye Camii’nde takdir ederler.”

İnsanın hayatta başarı ve başarısızlığını belirleyen faktörlerden bazıları elinde, bazıları ise değildir. Başarı merkezliler, ellerinde olan faktörlere odaklanırken, kaybetmek için doğanlar, her şeyi ellerinde olmayan faktörlere bağlarlar. Kaybedenlerde kader, kısmet, şans merkezli düşünme eğilimi fazlayken, kazananlarda kontrol merkezli düşünme fazladır. Kendini, olayları, hayatı kontrol edebileceğini düşünmek, insanın mücadele gücünü artıran, elinden gelenin en iyisini yapmasını sağlayan bir tavırdır. Sıfırdan zirveye çıkanlarda, her şeyin “yönetilebilir” olduğunu düşünme eğilimi yaygındır. Hatta bazen abartıp aşkı bile yönetilebilir parçalara ayırırlar. Etkilenme yönetimi, sürdürülebilir sevgi yönetimi, ayrılık yönetimi gibi!  

Ben insanların da ampuller gibi, farklı ışık saçma seviyelerine sahip olduklarına inanıyorum. Bazıları 30 watt’lıktır, bazıları 60, bazıları ise 100! Sıfırdan zirveye çıkanlarda 100 mumluk ampul enerjisi bulunur. Bu sayede zorluklarla mücadelede enerjileri hemen tükenmez. Kendi kendilerini şarj ve deşarj ederek, sürdürülebilir moral yönetimi yaparlar. Hayat enerjisi çok yüksek olmayanların, başarı mücadelesinde sık sık ‘pilleri bitecek’, bir süre sonra da ‘asiti kaçmış kolaya’ benzeyip tükenmişlik sendromuna yakalanacaklardır. 

Başarı merkezli insanlarda baskı altında sakin kalabilme ve zor zamanlarda güçlenerek çıkma eğilimi fazladır. Onlar yendikleri şeyden daha büyük olur. Nietzsche’nin “Beni öldürmeyen darbe beni güçlendirir.” cümlesi, hayatlarının gizili öznesidir. Kendilerini büyüttükçe, önlerindeki engellerin küçüldüğünü öğrenmişlerdir. Bir sorunu kafalarında büyüttükçe, kendilerini küçülttüklerinin de farkındadırlar. Demirin sıcak ve soğuk ortam-dan geçtikçe çeliğe dönüşmesi gibi, başarı merkez-li insanlar da, zorluklar tarafından güçlendirilir. 

Başarı merkezli yaşayanlar, hayatın parça bütün ilişkisini iyi kurarlar. Gereksiz detaylar arasında boğulup kalmazlar.  Hayatın Amazon ormanları içinde yürürken, yönlerini ve yollarını şaşırdıklarında, hemen en yüksek ağaca tırmanıp, o anda nerede olduklarını görürler. Hayatın labirentlerinin içinde koştururken, bazen durup, labirentin duvarının üstüne tırmanıp, yaşadıklarına yukarıdan bakarlar. Hayatlarına sık sık ‘helikopter perspektifinden’ bakma alışkanlıkları vardır. Bu sayede nereden başladıklarını, nerede olduklarını, nereye gitmek istediklerini bir bütün olarak görüp aklılarında tutarlar. Kariyer koordinatlarını şaşırmaz, detaylar arasında kaybolup ana bütünü unutmazlar. 

Sıfırdan zirveye çıkanlar, başarı peşinde aşkla koşarak büyürler. Büyük bir hayatları olduğunda ise, özel insanlarla büyük aşklar yaşama imkanı bulurlar. Aşk ve başarı enerjisinden ‘sentez’ yaparlar. Sıfırdan zirveye çıkanların başarıyla tutkulu bir ilişkileri vardır. Tutkulu yaşar, tutkuyla başarırlar. Aşk enerjisini başarı katalizörü yapmakta ustalaşmışlardır. Başardıkça daha ‘çekici’ hale gelir, ilgi merkezi haline geldikçe daha büyük başarılar için motive olurlar. Aşkta da kariyerde de stil sahibi olurlar. Başarıyı aşk gibi, aşkı başarı gibi yaşarlar. 
Kaynak :  2010 Milliyet
basari-hikayeleri

Devamını Oku... »

İyimser Olmak

İyimser Olmak
Jerry , çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile. Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor?
Birisi nasıl olduğunu sorsa; Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep.. Bomba gibiyim.” Jerry bir doğal motivasyoncuydu… Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse, Jerry yanına koşar,duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni… Bir gün Jerry’ye gittim. Anlayamıyorum dedim… Nasıl olur da, her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun… Nasıl başarıyorsun bunu? Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki seçimin var: Havan ya iyi olacak, ya kötü.. derim. Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda gene iki seçimim var: Kurban olmak, ya da ders almak.Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim. Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, gene iki seçimim var.. Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim. Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani? Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin… Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!.. Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar görmedim. Ama, hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım. Yıllar sonra, Jerry’nin başına çok tatsız bir şey geldi. Soygun için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’yi delik deşik etmişler… Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış. Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm. Nasılsın? diye sorduğumda, Bomba gibiyim dedi. Bomba gibi. Olay sırasında neler hissettin Jerry dedim. Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm..Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü..Ben yaşamayı seçtim.Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi !.. Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.Bana hep İyileşeceksin merak etme dediler. Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerlerken,doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk defa korktum. Bu gözler bana; Bana adam ölmüş diyordu. Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten.. Ne yaptın? diye merakla sordum.. Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu.. Evet diye yanıt verdim..Var.. Doktorlar ve hemşireler merakla sustular.. Derin bir nefes alarak kendimi toparladım ve bağırdım: Benim kurşunlara alerjim var.. Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım.. Ben yaşamayı seçtim. Beni bircanlı gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil.. Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni ders oldu. Her gün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim.. Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu.. Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var: 1. Unutup gitmek. 2. Kesip saklamak,fotokopisini çıkarıp,dostlarınıza dağıtmak.. Ben, ikincisini seçip bunu sizlerle paylaşmayı tercih ettim.
alıntı

Devamını Oku... »

Başarıda 3K Kriteri

Mümin Sekman, insanı başarılı olmaya azmettiren ünlülerin hayat hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Başarıyı şekillendirenin ‘karakter, koşullar ve kariyer hedefleri’ olduğunu söylüyor
Yıldızını parlak tut Kimler geldi, kimler geçti, ‘başarı starı’ değişmedi!Babam, “El alemi bize güldürme oğlum!” derdi.Diploma değil dinamizm“Gezen tavşan, yatan aslandan kısmetlidir”Önündeki maçlara bak“Her şey bir fareyle başladı!”Ait olduğu Yeri bul Ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın!Yapmak için  doğduğun işi yap “Otlar büyür, kuşlar uçar, dalgalar kumları yalar. Ben de insanları döverim!”
Kendi kendine yetebilmek. Kendi ayakları üzerinde durabilmek. Birçok insanın, kendinden ve çocuklarından temel beklentisi budur. Kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek, başarılı bir hayatın asgari standardıdır. Birçoğumuz başarılı olmak isteriz. Bu amaçla başarı yoluna gireriz. Kimi karşılaştığı ilk engelde, yılgınlığa düşer, o engel olmasaydı, nasıl da başarılı olacağını anlatıp durur. Oysa yolda engel yoksa, o yolun sonunda başarı da yoktur. Eğer engel olmazsa, o yolun sonuna kadar herkes gidebilir ve o sona ulaşmış olmak başarı değeri taşımaz.
Haklı olmak kazandırmaz!
Engellerden yakınanlar, haklı ve mantıklı olabilir ama kazanan olamaz! Başaranlar, engeller karşısında söylenenler değil, engellere rağmen sonuca gidenlerdir. Nietzsche’nin “Beni öldürmeyen darbe, beni güçlendirir” sözü onların mottosudur.
Başarıyı şekillendiren 3K vardır. Kişinin taşıdığı ‘Karakter’, içinde bulunduğu ‘Koşullar’ ve ‘Kariyer hedefleri’. Eğer kişinin, büyük bir kariyer hedefi varsa, önündeki koşulların zorluğu gözünde küçülmeye başlar. Hedefler küçüldükçe, koşullar kişinin gözünde büyür.
Kendini veya hedefini büyüterek, önündeki zorlukları aşanların hikayeleri, insanlığın iftihar tablosudur. Çünkü asıl önemli olanın önümüzdeki değil, içimizdeki şartlar olduğunu  gösterirler.

Mümin Sekman

AJDA PEKKAN
Ses Dergisi’nin düzenlediği kapak yıldızı yarışmasına birinci oldu. Elliye yakın film çekse de sinemada istediği etkiyi yapamadı. Avrupalı görünümü sinemada önünü açmadı. Bir süre sonra tamamen müziğe yoğunlaşan Pekkan, 1977’de çıkardığı Süperstar albümüyle kendini ait olduğu yere konumlandırdı. O sadece şarkılarıyla değil, kimliğiyle de bir değer. Türkiye’nin modern yüzünü temsil eden bir kültür ikonu. Kendini yeniden yaratan insan örneği. Değişmezlerini koruyup, kendini değiştirerek hem kimlik sahibi oldu hem de algısını canlı tuttu. Pekkan, güzel bir kadından çok daha fazlasıdır. Onun başarısından çıkan dersler şunlar: Hedefini ne kadar erken netleştirirsen o kadar yol alırsın. Herkesin kariyerinde bir kez ray değiştirme hakkı vardır. Güzelliğini çalışma disipliniyle birleştirebilen, insanların estetik zevkine ve kulağına hitap eden kişi, onların kalbinde metrekaresi geniş bir yer sahibi olur.

CEM YILMAZ
Bir işte en iyi ol
Kendi halinde bir ailenin çocuğuydu. Mahalle günlerini, Boğaziçi Üniversitesi yılları izledi. Bu karşıtlık sayesinde kendi ülkesini hem içeriden hem dışarıdan gözlemleyip, Turist Ömer Zekası (TÖZ) edindi. Elalemi kendisine güldürerek başardı! Taksim’in arka sokaklarında, Türkiye için yeni bir iş olan ‘stand-up’ gösteriye başladı. Türkler’e Türkler’i anlatıyordu. Reklam ve PR’la değil, tavsiye zinciriyle, insanlar kuyruk oldu. Sırrı, gelenlere bekledik-lerinden fazlasını verebilmesiydi. Kariyeri için gereken ‘çekirdek beceri’si, insanları güldürme yeteneğiydi. Onu zirveye çıkaran, ‘beklenenden fazlasını’ vermesi idi, zirveden indirecek olan da ‘bekleneni vereme-meye başlaması’ olacak. Başarı anayasasının, birinci maddesidir: İnsanlar nasıl yükselirse, öyle düşer. Cem Yılmaz’ın kariyeri, minimalist tasarıma dayanan, yetenek yoğun başarı örneği. O bir yeteneğe sahip olmakla yetinmeyip, yeteneğini iyi yönetmeyi de bilenlerden. Gücü gibi, sınırlarını da iyi biliyor. Mesela TV’de program yapmıyor. Ne çok fazla ne çok az üretiyor. Sonuçta, Cem Yılmaz gibiler ağaçta yetişmiyor! Onun başarısından çıkarılması gereken ders şu: Ürettiğiniz şeyi tüketenlere, arkadaşlarına anlat-maya değer bulacakları şaşırtıcı ve olumlu bir şey yaşatırsanız, hızla büyür-sünüz. Atasözüyle söylersek, “Bal gibi pekmezin olsun, Antalya’dan sinek gelir!”

AHMET NAZİF ZORLU
 1944’te Denizli’de doğdu. İlkokul diplomasıyla hayat okuluna atıldı. Hem evdeki dokuma tezgahında, hem babasının dükkanında çalışmaya başladı. ‘Zorlu’ bir başarı süreci başlıyordu. “Gezen kurt aç kalmazmış” atasözünü hayat felsefesi yaptı. Okul hayatından uzak dursa da, hayat okulunda ev ödevine çok iyi çalıştı. Atak ve cesur yatırımlarla hızla yükseldi. Yıllar içinde Türkiye’nin en büyük 10 işadamı arasına girdi.  Onun kariyeri, başarı-nın diplomayla değil, donanımla geldiğini insanlara gösterdi.

WALT DISNEY
Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Okula gidemiyor, gazete dağıtarak karnını doyuruyordu. Bir gün bir resim kursu ilanı gördü. Çizime yeteneği vardı, kaydoldu. Arkadaşıyla çizgi film yapmak için şirket kurdu ama kısa sürede iflas ettiler. ‘Büyük denize’ açılmak için Holly-wood’a taşınıp, yeniden   şirket kurdular, yeniden iflas ettiler. Başkaları-nın yanında çalışmak istedi ama çizimini beğenmeyip iş vermediler. Bu arada babası vefat etti. 30’unda ve işsiz halde, annesinin yanına döndü. Zorluklar onu yere sermişti ama sırtını yere getirememişti. Sil baştan, yeni bir hayat kurmaya karar verdi. Bahçedeki ambarı stüdyo yaptı, hırsla çalışmaya başladı. Bir gün ortalıkta gezinen bir fare gördü. Fareye yem verip, onu kendine alıştırdı. Hareketlerini yakından inceleyip çizimlerini yaptı. Sonra onları çizgi filme çevirdi. İşte o kişi Walt Disney’di. O yenildi ama yıkılmadı. Yıkılmış hayallerin enkazından kendini kurtarmayı becerebilen biriydi. Yaşamı boyunca 30 Oscar aldı. Başarı hakkında konuşurken şöyle derdi: “Unutmayın, her şey bir fareyle başladı!”

FATİH TERİM
1953 yılında Adana’da dünyaya geldi. Küçük yaşta ailesinin geçimine katkıda bulunmak için seyyar satıcılık yapan babasının asistanıydı. Bir gün topla oynarken, tezgahı devirince babasından okkalı bir tokat yedi, hayatı değişti!
Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsü’ne gitti ancak ikinci sınıfta devamsızlıktan okulu bıraktı. Önce mahallede, sonra okul takımında, sonra Adana Demirspor’da oynadı. Sonunda Galatasaray’a geldi. Artık ait olduğu yeri bulmuştu. Önce futbolcu sonra teknik direktör olarak, büyük başarılara imza attı. 1999-2000 futbol sezonunda Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanmasıyla sportif kültür ikonlarından biri oldu. Bazı insanlar vardır, onu sevebilir ya da nefret edebilirsiniz ama ona kayıtsız kalamazsınız! Fatih Terim de bu tip kişiliklerden. O bir liderdi ve iz bırakmak için yaşadı.
Başarı tarihi, alanında ilk ve en olmuş şeyleri yapanları kaydeder. Fatih Terim de duruşu, ekolü ve ‘ilk’leriyle güncel sportif tartışmaların ötesinde bir değer.

MUHAMMED ALİ
Kebtucky’nin Louseville kasabasında 1942’de doğdu. Babası tabela boyacısı annesi ev hanımıydı. Babası ona bir bisiklet aldı, hayatı değişti!
Bir gün birinin bisikletini çaldığını gördü. Koştu ama yakalayamadı. Gördüğü ilk polise gidip, çalanı yakalarsa döverek öldüreceğini söyledi. Karşısındaki memur, hafta sonları ‘geleceğin şampiyonları’ adlı organizasyonda ders veren amatör bir boks eğitmeniydi. Onu boksla tanıştırdı. Kısa sürede önce Amerika, sonra olimpiyat şampiyonu oldu. Bir gün bir restorana yemek yemeğe gitti, zenci olduğu için onu almadılar. O da şampiyonluk madalyasını nehre atarak karşılık verdi. Bununla da yetinmedi. Vietnam’a askerlik görevi için gitmeyi reddetti. Artık siyasi bir simgeydi. Boks lisansı iptal edildi, dövüşmesi yasaklandı. Birkaç yıl sonra ABD Anayasa Mahkemesi, onu haklı buldu. Tekrar boksa başladı. Boks hayatında kazandığı 57 maçın, 37’sini nakavtla bitirdi.   Stil sahibiydi, kendi deyişiyle “Kelebek gibi uçup, arı gibi sokarak” dövüşüyordu. Ringe psikolojik harp kurallarını taşıdı. Rakibini aşağılayan şiirler yazıyor, boksu şova çeviriyordu. O, yapmak için doğduğu şeyi yaparak bu kadar başarılı olabildi.

Kaynak : 21.02.2010  Milliyet- Mumin Sekman yazısı 



Devamını Oku... »

Bugün Tam Benim İstediğim Gibi Bir Gün

Bir gazeteci 102 yaşında olan bir adamla ropörtaj yapmaya gitmiş.
Haliyle ona bu yaşına kadar nasıl geldiğini, ne tür bir beslenme uyguladığını ve spor yapıp yapmadığını sormuş, uzun ve sağlıklı bir yaşam için ip uçları vermesini istemiş.
Yaşlı ve dinç adam gazeteciye, ben herhangi bir beslenme programı uygulamam ya da çok özel bir egzersiz programım falan yok demiş.
Gazeteci çok şaşırmış, yaşlı adam sözlerine devam etmiş, “Sadece kendimi bildim bileli tek bir şey yaptımtım ve asla yapmaktan vazgeçmedim.
Her sabah çok erken kalkarım, odamın perdelerini sonuna kadar açar ve o gün ister çok yağmurlu, çamurlu, gökgürültülü olsun, ister karlı, ister güneşli ya da sisli, kasvetli bir gün olsun…

Gökyüzüne uzun uzun bakar ve ‘Bugün tam benim istediğim gibi bir gün…Bu gün benim için muhteşem geçecek,’ derim.


Devamını Oku... »

Çalışanın Ruhuna Dokunun

Son günlerde şirketinizin verimliliğinde bir düşüş olduğunu hissediyorsunuz. İşler yetişmiyor, müşteriler şikayet ediyor, çalışanlarınız keyifsiz… Bir şeyler ters gidiyor ama ne? Aslında sorunun nerede olduğunu anlamak için çok uzağa bakmak gerekmiyor…“Mutsuz çalışan” olarak da ifade edebileceğimiz motivasyon düşüklüğü, salgın bir hastalık gibi tüm çalışma alanınıza yayılabilir. Zaman zaman tüm şirket yöneticilerinin karşılaştığı bu durum, önlem alınmadığı takdirde, önemli zararlara neden olabiliyor.
* Bir çalışanınızı yalnızca teşekkür etmek için odanıza çağırın. Sohbet sırasında başka hiçbir konuya girmeyin. Terfi etmek kendi başına çalışanların motivasyonlarını doğrudan etkileyen bir etmen. Bunun temel nedeni ise terfi alan çalışanın yöneticisi tarafından takdir edildiğini ve kendisine değer verildiğini hissetmesi... Ayrıca çalışan, çevresi tarafından saygı gördüğünü düşünür ve kendini gerçekleştirdiğini hisseder. Terfi alan çalışan işine daha büyük bir istek ve ilgiyle yaklaşır, kendine daha fazla güvenir ve ilerde daha da başarılı olmayı ister. Çalışmasının karşılığını aldığını görebilmek çalışını motive ederek işe daha fazla odaklanmasını sağlar.Çalışanlara terfi imkanı sunarken nelere dikkat etmelisiniz?* Açık pozisyonlar için öncelikle şirket içindeki çalışanlardan pozisyona uygun olanları değerlendirin.

İnsanların, motivasyon düzeyleri, yetkinlikleri ve performansları farklı olduğuna göre, onları yönlendirmek için de farklı davranışlar gerekir. Bu nedenle, yöneticilerin öncelikle birlikte çalıştıkları insanları iyi tanımak için zaman ayırmaları öneriliyor. Onları farklı ortamlarda izleyerek ve gözlemleyerek, hangi davranış tarzına daha etkin cevap verebileceklerini sezmeye çalışmak gerek. Çalışanına bağlılığını gösteren yönetici, onların da bağlılığını kazanabilir. Birlikte çalıştığınız insanlar için önemli olan konularda, onlarla ilgilenmek, onları zor zamanlarında yalnız bırakmamak, değişimin gerektirdiği güçlükleri birlikte aşmada yardımcı olur.
İşe Kendinizden Başlayın
Tamam, çalışanlarınızın motivasyonunu yükselterek iş verimliliğiniz artırmak istiyorsunuz. Peki siz yeterince motive misiniz? Etkili motivasyonun altın kuralı, kendiniz ilham sahibi olmadıkça asla başkalarına ilham kaynağı olamayacağınızdır. Yalnızca motivasyon sahibi bir lider başkalarını motive edebilir. İnsanlar model olarak gördükleri kişilerden çok etkilenir ve davranışlarını bu kişiye göre düzenler. Dolayısıyla çalışanlarını motive etmek isteyen bir liderin veya yöneticinin, öncelikle kendisinin istekli ve ilgili olması gerekiyor. Eğer böyle hissetmiyorsanız, kendi kişisel çözümlerinizi belirlemeli ve hayata geçirmelisiniz. 
Maddi Motivasyon Etkisini Kaybediyor
İş yerinde motivasyon artırma denilince çoğu kişinin aklına maddi ödüller, primler, ikramiyeler geliyor. Özellikle günümüzde “performansa göre ücret” modeli oldukça popüler bir motivasyon aracı olarak görülüyor. Gerçekten de maddi kazanç, çalışanlar üzerinde yüksek motivasyon sağlıyor ancak motivasyonun sürekliliğini sağlamada tek başına yeterli olamıyor. Eğer çalışan yaptığı işten psikolojik ve sosyal bir tatmin almıyorsa, bir süre sonra para bu açığı kapatmaya yetmiyor. Yapılan işin kalitesi, geçerliliği ve kişiye kazandırdığı prestij bireyleri şirketlere bağlayan en etkili noktalardan biri olarak görülüyor. Yalnızca maddiyata dayalı motivasyon yöntemleri, çok verimli iş çıkaran bir çalışanı, daha yüksek ücret öneren bir şirkete kaptırma riskini de barındırıyor. Bu da şirkette çalışan sirkülasyonun yüksek olmasına ve verimlilik kaybına neden oluyor.Verimli çalışanları şirkette tutabilmek ve işyerinde uzun vadeli yüksek motivasyon sağlamak için öncelikle çalışanın şirket bağlılığını yani bir anlamda “adanmışlığını” sağlamak gerekiyor. Adanmış çalışan, kendini şirketin bir parçası gibi hissediyor ve hedefleri gerçekleştirmede kararlı bir tutum sergiliyor. Bunun yolu da çalışanın “ruhuna dokunan” uygulamalara yoğunlaşmaktan geçiyor.
Peki nedir bu çalışanın ruhuna dokunan motivasyon yöntemleri?
Takdir Edilme ve Onaylanma
Doğru kişiden doğru zamanda içten bir teşekkür almak, bir çalışan için, maaşına yapılacak zam, resmi bir ödül veya bir duvar dolusu sertifika ve plaketten daha anlamlı ve önemli olabilir. Bu çeşit motivasyonun etkisinin daha güçlü olmasının bir nedeni de; çalışanın başarısının fark edilmesidir. Bu güne kadar yapılan araştırmalar gösteriyor ki; çalışanların iş tatmininde en önemli etken yöneticisi… Yöneticinin, çalışanlarını önemsediğini yalnızca sözel olarak değil, davranışları ile de göstermelidir.Çalışanları takdir etmede kullanılabilecek yöntemler neler olabilir?
* Çalışanlarınıza işleri hakkında değerlendirmelerinizi açık yüreklilikle bildireceğinizi söyleyin.
* Onay ve takdirlerinizi zaman kaybetmeden anında söyleyin. Ne için onayladığınızı ve takdir ettiğinizi açıkça belirtin.
* Çalışanlarınızın veya ekibinizin fikirlerini şirketteki diğer bölümler veya üst yönetimle paylaşırken, fikirlerin onlara ait olduğunu belirtin ve destek verin.
* Çalışanlarınızın ismine özel teşekkür notları/kartları hazırlayın ve başarılı bir iş sonunda masalarında görmelerini sağlayın.
Katılımcı Olma Fırsatı
Karşınızdaki birini motive etmenin en etkili yollarından biri onu dinlemektir. Önerilerin paylaşılabildiği ve karar alma süreçlerine katılımın sağlandığı bir ortam yaratmak, çalışanın saygınlığını arttırma ve kendisini kabul ettirdiği duygusunu hissetmesi açısından oldukça önemli. Kısacası fikirleri dinlenen ve hatta önerisi hayata geçirilen bir çalışanın duyduğu manevi tatmin önemli bir motivasyon unsuru… Üstelik onlardan gelen bazı öneriler, gerçekten işi geliştirme ve tasarruf sağlamada etkili oluyor.
Katılımcı bir çalışma ortamı yaratmak için neler yapabilirsiniz?* Şirkette bir öneri kutusu bulundurun ve çalışanlarınızın fikirlerini yazarak bu kutuya atmalarını sağlayın. Belirli zamanlarda bu kutudaki önerileri değerlendirerek uygun olanları hayata geçirin
* Periyodik olarak “öneri değerlendirme” toplantıları yapın ve çalışanlarınızın fikirlerini dinleyin.
* Beğenilen bir öneriyi mutlaka ödüllendirin.
Terfi İmkanı
* Çalışanlarınızı terfi ettirirken adil olun.
* Eğer şirketinizin organizasyon yapısı çalışanlarınızı terfi ettirip, bir unvan vermeye uygun değilse sorumluluklarını ve şirket içinde görünürlülüklerini artırın.
Eğitim ve Kişisel Gelişim
Günümüzde çalışanlar için kazanılan para kadar önemli olan bir diğer etken ise çalıştıkları şirkette kendilerini ne kadar geliştirebildikleri ve yeni bilgilerle ne kadar donanabildikleri… Bu nedenle eğitim seçenekleri, çalışanların motivasyonu yükseltmek için başvurulan araçlardan. Şirketler belirli aralıklarla çalışanların eğitim gereksinimlerini gözden geçirmeli ve imkanları dahilinde çalışanlarına bu olanağı sunmalı… Çalışanların güncellenmiş bilgilerle donatılmaları, şirketlerin yeni gelişmelere uyum göstermesi ve günü takip edebilmesi açısından oldukça önem taşıdığı gibi, kendilerine yeni bilgiler sunulan ve eğitilen çalışanlar sevgi görme ve ilgilenilme gibi sosyal içerikli gereksinimlerini de karşılamış oluyor.
Rekabet
Uzmanlar, motivasyon için, yöneticilerin  şirket içi rekabeti gerekli düzeyde destekleyebileceğini de belirtiyor. Rekabet ortamı, işlerin yapılma hızını arttıran, çalışanları isteklendiren ve onları daha çok çalışmaya iten bir araç. Günümüzde çalışanlar rekabeti olumsuz bir etken olara değil, verimliliklerini arttıran, motivasyonları yükselten bir araç olarak görülüyor. Bunun nedeni de rekabetin olduğu bir şirkette bireylerin daha başarılı olmaları ve sonrasında saygı görme, prestij sahibi olma, kendini gerçekleştirme güdülerini tatmin etmeleri… Bu aracı kullanırken dikkat edilmesi gereken en önemli unsur rekabetin dozunun iyi ayarlanması… Aşırı rekabet ortamı, çalışanların motivasyonlarını düşürmenin yanı sıra, çalışanlar arasında huzursuzluk ve öfke yaratabilir. 
Çalışma Ortamı
Bir çok çalışan iyi ve yaratıcı işler yapmak ister ve eğer uygun ortam sağlanırsa bunu mutlaka başarır.Motivasyon artırmada etkin yöntemlerden biri de çalışma ortamının rahat, konforlu ve sağlıklı olmasını sağlamak. Ofisin temizliği, düzenli ve tertipli oluşu, ısısı, havalandırması, rutubeti gibi özellikler çalışanların yaratıcı ve verimli olmalarında etkilidir. Bununla beraber çalışma ortamında tüm çalışanların birbirleriyle uyum içinde olmaları çok önemli. Samimi ve cana yakın çalışma arkadaşlarının bulunduğu şirketler, bireylerde iş tatmininin sağlamasına yardımcı oluyor.Motivasyonu yükseltmek için çalışma ortamında yapabileceğiniz bazı düzenlemeler şunlar olabilir:* Ofisinizin düzenli olarak temizlenmesini sağlayın.* İklimlendirme cihazlarını kontrol ettirin. Hiçbir çalışan çok sıcak bir ortamda ya da titreyerek verimli iş çıkartamaz.
* Ofiste sigara içilmesine izin vermeyin. Sigara dumanı içmeyenler için rahatsız edici ve dikkat dağıtıcı bir etmendir. Sigara içen çalışanlarınız için mümkünse ofisin dışında, bir alan oluşturun.
* Ofis teknolojinizi güncel tutun. Her çalışan son teknolojiyle donanmış bir bilgisayar veya cep telefonu kullanmaktan keyif alır.
* Çalışanlarınızın masalarına taze, hoş kokulu çiçekler koydurun. Hem görsel açıdan hem de yaydığı güzel koku ile motivasyonu olumlu yönde etkileyecektir.
Eğlence
Bir çok çalışan işyeri ortamının zevkli ve eğlenceli olmasını ister. Yoğun çalışma temposunun yarattığı yorgunluk ve moral bozukluğu ile başa çıkmak için biraz eğlence yeterli olabilir. Eğlenceli aktiviteler belirli rutinlerde düzenlenebileceği gibi özellikle zor zamanlarda moralleri yükseltmekte oldukça etkili… Çalışanların aileleri ile birlikte katılabilecekleri, şirket piknikleri, yılbaşı partileri, doğum günü kutlamaları gibi etkinlikler klasik ama etkili motivasyon araçları arasında yer alıyor. Çalışanların çalışma ortamı dışında hep birlikte iyi vakit geçirmelerini sağlayan bu tip etkinlikler, motivasyonu arttırdığı gibi “biz” bilincinin oluşmasını da destekler nitelikte...
Kriz Dönemlerinde Motivasyonun Önemi
Her şirket zaman zaman zor zamanlar yaşar. Bu zor zamanlarda şirketin en önemli kaynağı olan insanı yönetmek daha büyük önem taşıyor. Kriz dönemlerinde çalışanlar üzerinde oluşan endişe ve moral bozukluğunu yönetmek ise yöneticilerin önceliği olmalı… Bu tür dönemlerde yöneticiler, çalışanların nasıl etkilendiğini analiz etmek, motivasyon ve performansları üzerinde oluşabilecek olumsuz etkileri en aza indirecek çözümleri üretmek ve uygulamak durumunda.Kriz ortamında şirketler ve dolayısıyla ile çalışanlar için plan yapabilmek oldukça zorlaşır. Bu durum da onların işleri hakkında kontrol duygusunu kaybetmelerine yol açabilir. İşsiz kalma tehlikesi ile karşı karşıya kaldıklarında umutsuzluğa kapılmaları kaçınılmazdır. İşlerini kaybetmeseler bile bu ihtimal onların üzerinde uzun bir dönem etkili olabilir ve motivasyon düşer. Kriz dönemlerindeki motivasyon düşüklüğü çalışanlarda kendilerinde kandırılmışlık ve ihanete uğramışlık duygularını da ön plana çıkarıyor. İş arkadaşlığı güvenilmez rakipliğe dönüşüyor ve zaman zaman yöneticilere karşı öfke duyguları görülebiliyor.Krizler nedeniyle çalışanların bir bölümünün işten uzaklaştırılması durumunda, işine devam edenler üzerinde yapılan bir araştırma, çalışanların motivasyonları, şirkete bağlılıkları, geleceğe ilişkin beklentileri gibi konularda olumsuz duyguların hakim olduğunu gösteriyor.Tüm bu sonuçları göz önüne alındığında, şirket yöneticilerine, kriz dönemlerinde çalışanlarının motivasyonunu üst düzeyde tutabilmek için etkin politikalar izlemeleri öneriliyor. Örneğin, kıdemli çalışanlara ve başka bir yerde iş bulma şansı olmayan çalışanlara öncelik tanınabilir. Yeni koşullar nedeniyle çalışanların özel hayatlarında karşılaşabilecekleri sorunlara önem vermek de önemli… Bütün bu süreçte yöneticinin, içtenlik, paylaşım, dürüstlük ve insana verilen değer gibi kavramları vurgulaması da öne çıkan bir etken. Çünkü çalışanlar için en büyük kayıp haksızlığa ve ihanete uğrama duygusu...Bu tür dönemlerin berberinde getirdiği durgunluk, gelişim adına bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Eğitim programlarına ağırlık verilerek çalışanların kişisel ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunarak, daha fazla sosyal aktivite ortamı yaratarak moral ve dayanışma duygularını desteklemek mümkün. Çalışanların işe gelirken kendilerini iyi hissedecekleri bir çalışma ortamı yaratmak, ekip çalışmasını desteklemek, çalışanların aileleriyle birlikte katılabilecekleri sosyal aktiviteler düzenlemek gibi uygulamalar, bu tür dönemlerde başvurulabilecek motivasyon yöntemleri arasında öne çıkıyor.Motivasyon araçları ile birlikte yöneticinin davranış modeli de çalışan üzerinde çok etkili. Bu nedenle yönetici çalışanları ile ilişkilerinde davranışlarını motive edici şekilde biçimlendirmeli. Bu davranış biçimleri şu şekilde olabilir:* Şirket yöneticileri, çalışanlarına destek vererek sürekli iletişim içinde olmalı.* Şirketin vizyon, amaç ve hedefleri çalışanlara iyi aktarılmalı ve çalışanlarla paylaşılmalı. Böylece çalışanlar şirketin bir parçası olduklarını hissedeceklerdir.* Daha önceden belirlenen etkinlikler, anlaşmalar, eğitimler mümkün olduğunca iptal edilmemeli. Bu tutum çalışanlara hayat devam ediyor mesajı verir.* Çeşitli durum senaryoları hazırlanarak çalışanlarla paylaşılmalı.* Çalışanlara karşı duyarlı davranılmalı, hissedilen kaygı ve endişeler mümkün olduğunca onlara yansıtılmamalı.

Kaynak: KobiFinans 21. Sayıwww.kobifinans.com.tr/tr/dergi


Devamını Oku... »

25 Şubat 2016 Perşembe

Sanal Asistan

Sanal asistan ne demek, önce bunun hakkında konuşalım. Adı üstünde mesleklerden biri olarak gösterebileceğim sanal asistanlık, yönetici asistanların ya da eski tabirle sekreterlerin işlerini sanal olarak yapması olarak tanımlanabilir. Aslına bakarsınız yurt dışında uzun zamandan beri kullanılan bu yöntem, ülkemizde yeni yeni yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ama bu işin avantajlarından yararlanmak isteyen birçok asistan ve iş veren, sanal asistanlığa doğru yönelmektedir. Evet işin avantajlı olması dedim. Çünkü işverenler sanal asistanlar sayesinde ofis masrafları gibi bazı harcamalardan kurtulmuş olurlar ve asistan ihtiyacı için daha az bütçe ayırırlar. 
Sanal asistanlar, yöneticilerin sıklıkla tercih ettikleri kişiler haline geldiler. Fiziki bir asistanın varlığını istemeyen kişiler, kendilerine sanal asistan tutuyorlar. Hem işleri düzenli bir şekilde planlanıyor ve hatırlatılıyor hem de ofis ve peşinde dolanan kişilerden kurtuluyorlar. Sanal asistan adına düşünmek gerekirse, evinde pijamaları ile otururken bir yöneticinin günlük işlerini planlıyorsunuz ve vakti geldiğinde hatırlatıyorsunuz.  




Devamını Oku... »

Bedeninizdeki Ağrıların Sebepleri ...

bedninizdeki ağrıları sebepleri
Psycology Today’ dergisinde yayınlanan bilimsel bir çalışmaya göre, vücudumuzdaki ağrıların fiziksel sebeplerinin… yanı sıra duygusal sebepleri de olabilir. Buraya kadar normal, çünkü hepimiz stresin bir takım ağrı ve acıları tetiklediğini biliyoruz. Ancak bu çalışmada hangi duyguların hangi bölgeleri etkilediğini de ortaya koymuş. Özellikle fiziksel sebebi saptanamayan kronik ağrıların sebebinin çözülemeyen travmalar olabileceği iddia edilmiş.
1. Baş Ağrısı – Stres ve Rahatlayamamak
Hepimizin tahmin edebileceği gibi baş ağrısının en önemli sebeplerinden biri gün içerisinde yaşanan stres, bu stresten kaynaklı kasılmalar ve rahatlayamama, düzensiz nefes almak ve beyne giden oksijenin azalması.
2. Boyun Ağrısı – Affedememek ve Kin
Bu çalışmaya göre kronik boyun ağrısının arkasında insanları affedememek ve kin beslemek yatıyor olabilir. Koy verin gitsin, tatlı canınızdan değerli mi?
Herkesi affettim ama ağrım geçmiyor diyorsanız biraz egzersiz işe yarar belki.
3. Omuz Ağrısı – Duygusal Yükler ve Suçluluk
Omuz ağrısı duygusal bir yükü taşımayı ifade edebiliyormuş. Bu yük bir başkasının size yüklediği yük de olabilir, bir suçluluk duygusu da.
4. Sırt Ağrısı – Duygusal Destek ve Sevgi Eksikliği
Sırt ağrısı çevrenizden beklediğiniz destek ve sevgi eksikliğinden kaynaklanıyor olabilirmiş. Savaşmayalım, sevelim, sevişelim ama biz yine de oturma ve duruş bozukluklarımızı da gözden geçirelim. (buyrun)
5. Bel Ağrısı – Maddi Kaygılar
Bel ağrısının sebebi maddi kaygılar ve gelecekle ilgili dünyevi endişeler (ev, iş, para, geçim derdi) olabiliyormuş. Belini doğrultamamak terimi tesadüf olabilir mi?
6. El Ağrısı – İletişim Eksikliği ve Kendini İfade Edememek
Psikologlar ellerimizin diğer insanlarla olan iletişim araçlarımız olduğunu ifade ediyor, bu sebeple vücut dilimizde en çok ellerimizi kullanıyoruz. Ellerimizde duyduğumuz ağrının kaynağı da iletişim eksikliği, anlatmak isteyip anlatamadıklarımız, kendimizi ifade edemeyişimiz olabilir.
Mouse kullanım alışkanlıklarımızı da gözden geçirmekte fayda var. (Karpal Tünel Sendromu)
7. Kalça Ağrısı ve Dirsek Ağrısı – Değişime Direnmek
Kalçaların ve dirseklerin değişime en çok direnen bölgeler olduğu söyleniyor. Hayatımızda büyük değişiklikler yaşadığımızda, koşa koşa seve seve değiştiğimizi düşündüğümüz zamanlarda bile kalçalarımız ve dirseklerimiz bu değişime direniyor ve düzeni korumak istiyor olabilir, böyle durumlarda ise sinyal veriyorlarmış.
8. Diz Ağrısı – Yüksek Ego
Diz Ağrılarının sebebinin yüksek ego, kibir ve kendini beğenmişlik olduğu düşünülmüş. Biraz tevazu lütfen.
Ayrıca yokuş aşağı koşmamaya da özen gösterelim, 65 yaşında emekli olup da gezmek istediğimizde o dizlere çok ihtiyacımız olacak. (Dikkat: Menisküs)
9. Bacak Ağrısı – Kıskançlık ve Kendine Güvensizlik
Bacak ağrılarının kişinin kendine güvensizliği, yetersizlik duygusu ve kıskançlıkla tetiklendiği düşünülüyor.
10. Ayak Ağrıları – Kötümserlik ve Umutsuzluk
Vücudun bütün yükünün ayaklarımızda birikmesi gibi, kötümserliğimizin olumsuz etkileri de ayakları etkiliyor, umutsuz başın cezasını ayaklar çekiyor.

kaynak : sonsuzsifa

Devamını Oku... »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Blog Arşivi