Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Öneriler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Mayıs 2016 Salı

Gün İçinde Birkaç Rutini Yerine Getirin

07.00
Kalk ve Gevşe
Normal saatinizden 10-15 dakika erken kalkın, yatağın içinde otururken derin nefes egzersizleri yapın. Bu huzurlu sabah sizi tüm gün takip edecek. 
07.45
21 Gramını Al
British Journal of Nutrition’da bir çalışma, sabah kahvaltısında bu miktarda protein alan kişilerin nabzının daha düşük seyrettiğini gösterdi. 
10.30
Mola Ver
60 ila 90 dakikalık bloklar halinde çalışıp 15 dakikalık molalar vermek, sakinliğinizi korumanızı ve bilişsel fonksiyonlarınızı geliştirmenizi sağlar.
 12.30
Hapını Yut
Günlük multivitamin almak stres, anksiyete ve depresyon gibi hislerin yüzde 26 oranında hafiflemesini sağlıyor. Öğle yemeğiyle birlikte alın. 
14.55
Yürüyüşe Çık
Günün en verimsiz saatlerinde yürüyüş şeklinde yapılan bir toplantı size enerji katabilir. Parka gidip doğanın stresi öldüren gücünden faydalanın. 
18.00
Ofisten Çıkmayı Bil
Çok çalışan erkekler genellikle daha az üretken oluyor ve erken ölme riski taşıyor. İş yerini makul bir saatte terk edin. Haftada 50 saatin üstü çok fazla. 
18.30
Burpee Terapisi Uygula
Antrenman yapmak, tıpkı meditasyon gibi stresi savuşturmanıza yardım ediyor. Evle iş arasında da psikolojik tampon görevi görüyor. 
19.45
İçine Atma
Gününüzü eşinize, bir dosta veya balığınıza anlatın. Özellikle aştığınız sorunlara odaklanın, her şeyin kontrol altında olduğu hissi güçlenir.
 23.00
Kontağı Kapat
Araştırmalar yetersiz uykunun daha stresli ve kızgın hissetmeye yol açtığını gösteriyor. Fotokopi makinesine bağıran adam olmak istemezsiniz, değil mi?
Kaynak: Rutgers New Jersey Tıp Fakültesi’nden psikiyatrist Dr. Cheryl A. Kennedy; Pennsylvania Üniversitesi’nden psikiyatrist Dr. Siobhan Banks.
Gün İçinde Birkaç Rutini Yerine Getirin
  Gün İçinde Birkaç Rutini Yerine Getirin

Devamını Oku... »

27 Nisan 2016 Çarşamba

İlk İzlenimin İkincisi Yoktur

İnsan, ilk kez gördüğü bir insanın, iyi ya da kötü, güvenilir ya da güvenilmez, güzel ya da çirkin olduğuna 4 saniyede karar verir. Vücut tipini, duruşunu, oturma biçimini, yürümesini, konuşmasını, ses tonunu, gözlerinin hareketini, ağzının şeklini, tavırlarını, kokusunu, etrafa yaydığı enerjiyi ve daha birçok özelliğini değerlendirip onun hakkında bir karara varması, 4 saniye sürer. Bütün bunları bilinçli değil, kendisi bile farkında olmadan yapar.
İnsan, çoğu durumda olduğu gibi, insanlar hakkında karar verirken de, mantıkla değil, duyguları ve sezgileriyle karar verir. Kimin tehlikeli, kimin güvenilir, kimin güçlü, kimin başarılı, kimin sağlıklı, kimin samimi… olduğunu hemen anlar. Bunun için düşünmesine gerek yoktur. Bir bakışta o insanın notunu verir. Bunu bilinçdışı bir sistemle yapar.  (İnsanı Yöneten İlkel Beyindir)
İnsan, çocukluktan başlayarak, insanların bir-iki özelliğine bakıp onlar hakkında genelleme yapma yolları bulur. Bunlar kendine oluşturduğu kısa yollardır. Bazıları, bir insanın sadece yürüyüşünden onun hakkında fikir sahibi olur. Bazıları, insanların gözlerine, bazıları konuşmasına bakarak insanlar hakkında karar verir. Bunların hepsi, herkesin kendine özgü oluşturduğu kısa yollardır. Bu kısa yollar, doğru sonuca ulaştırdığı gibi yanlışa da götürebilir. Ama doğru ya da yanlış da olsa,  insan kendi hayatını kolaylaştırmak için kendi kısa yollarını kullanır. (Daniel Kahneman)
İlk insanın kendisini tehlikelerden korumak ve hayatta kalmak için geliştirdiği bu kısa yollar, bize genetik miras olarak geçmiştir. Yaşadığımız karmaşık dünyada hepimiz, kısa yollar kullanarak, insanları bir bakışta değerlendirip onları, tehlikeli-tehlikesiz, iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-güçsüz, sağlıklı-sağlıksız, mutlu-mutsuz, başarılı-başarısız… olarak tasnif ederiz. Uzun boylu, güçlü yapıları olan erkeklerin daha başarılı oldukları algısı, bir kısa yoldur. Güzel kadınların zeki oldukları algısı da bir başka kısa yoldur. Bunların bazıları doğru bazıları yanlış da olsa, hepimiz bunlar gibi onlarca, yüzlerce kısa yol kullanarak karar alırız.  (Siz Kararlarınızı Nasıl Alıyorsunuz?)
Kevin Hogan, gerçekte ilk izlenimin aslında “tek izlenim” olduğunu söyler. İnsanın ilk izlenimle aldığı kararı sonradan değiştirmesi mümkünse de, bu çok ender görülen bir durumdur. Genellikle ilk izlenimle aldığı  kararlar kalıcı olur. Bunları değiştirmek çok zordur.
nsanın hayatta kalma dürtüsüyle, bir kaç saniyede doğru karar vermesi için oluşturduğu kısa yollar, aslında son derece acımasız bir yöntemidir. İnsanların birbirlerini 4 saniyede değerlendirdikleri bir dünyada kendisi hakkında, iyi, güzel, sağlıklı, başarılı, mutlu… bir intiba oluşturması için herkesin en fazla 4 saniyelik bir süresi vardır. Üstelik insanlar üzerinde iyi bir izlenim bırakmak için, kimsenin ikinci bir şansı yoktur.
İnsanlar önce sezgileriyle karar alır, sonra bu kararlarını açıklarken onlara mantıklı gerekçeler bulurlar. Hepimiz günlük hayatımızda, “İçimde onunla ilgili olumlu  bir his var.” ya da “Onu beğenmedim ama nedenini tam söyleyemiyorum.” veya “O işle ilgili bir şeyler beni rahatsız ediyor, ama ne olduğundan emin değilim.” ifadeleriyle pek çok kere karşılaşırız. Bunlar, zihnimizin sonradan varacağı mantıklı gerekçelerden, çok daha hızlı ve çok daha güçlü olan sezgilerimizin sesidir. “İçimizden gelen” bu sesler, kararlarımızda hayati bir rol oynar.
Her ne kadar bazı insanlar “Ben görünüşe bakmam.” deseler de, aslında görünüşe bakmadan karar veren insan yoktur. İlk izlenim, beynimizin  bilinçaltında oluşmuş nörolojik bir tasarımdır. Her ilk karşılaşmada  beynimizdeki  milyonlarca nöron etkin hale gelerek, 4 saniye içinde söz konusu insanı, ürünü, markayı, yeri, durumu… olumlu-olumsuz, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi gruplara ayırır.
Kevin Hogan’a göre, insan hayatında ilk kez gördüğü bir insanın, önce toplumdaki yerini yani onun statü sahibi olup olmadığını değerlendirir sonra da onun çekici ya da itici bir insan olup olmadığına karar verir. Bu iki değerlendirme de söz konusu insanın dış görünüşünden kaynaklanır. İnsanın duruşu, boyu, kilosu, cildinin rengi, yüzünün simetrisi, saçı, nasıl giyindiği, kullandığı aksesuarlar… o insanın hangi gruba tasnif edileceğini yani toplum içindeki yerini ve ne kadar çekici olduğunu belirler.
İnsanların, insanları bu şekilde değerlendirmeleri aslında hiç adil değildir. Ama adil olsa da olmasa da gerçek budur. Hiç birimiz insanları, güzel-çirkin, iyi-kötü olarak değerlendirirken adil davranmak zorunda hissetmeyiz kendimizi. Sonuçta bu bizim sübjektif değerlendirmemizdir, sadece bizi bağlar. İnsan birkaç saniye içinde –kendisi bile farkında olmadan- bir insan hakkında ömür boyu sürecek bir karar verir. Bu çok acımasız bir ölçme ve değerlendirme sistemidir. Dış görünüş, insanın kaderini belirler. İnsanın yarattığı ilk izlenimin, bir ilişkiyi başlatma gücü olduğu kadar o ilişkiyi doğmadan öldürme gücü de vardır.
İnsan kendi görünüşünü oluşturan bazı özellikleri değiştiremez. Bazıları bizden uzun boylu, bazılarının göz rengi, bazılarının yüzü bizimkinden daha güzeldir.  Bu özellikler maalesef adil dağılmamıştır. Ama bizim de başkalarında olmayan, başkalarının sahip olmak istediği niteliklerimiz vardır.
Kevin Hogan “İnsan, yüzünü değiştiremez ama surat asmak yerine gülümsemek kendi elindedir.” der. İnsan kendine özen göstererek, herkes üzerinde daha olumlu izlenimler yaratacak adımları atabilir. Dış görünüşün, insanın başarısı ve mutluluğu üzerindeki “korkutucu” etkisini bilmek bile, bu konuya gereken önemi ve önceliği vermemiz için yeterli bir nedendir. İyi bir ilk izlenim kendi haline bırakılacak bir şey değildir; kontrolü kendi elimizde olmalıdır
İlk izlenim, ağırlıklı olarak dış görünüşümüze bağlı olarak oluştuğuna göre, bu görünüşü daha iyi hale getirmek için çaba gösterebiliriz. Nasıl giyindiğimiz,  kişisel bakımımıza ne derece önem verdiğimiz, etrafımızla nasıl bir iletişim içinde olduğumuz, el sıkma biçimimiz, ne kadar düşünceli davrandığımız, stresimizi nasıl yönetip, öfkemizi nasıl sergilediğimiz…. insanlar üzerinde yarattığımız izlenimi belirler.
Dış görünüşümüz, bizim insanlar üzerinde yaratacağımız algıyı dolayısıyla da başarımızı, mutluluğumuzu belirler. Doğuştan hangi özelliklere sahip olursak olalım, maddi imkanlarımız ne olursa olsun, hepimiz insanlar üzerinde olumlu bir ilk izlenim yaratmayı, her gün insan içine çıkmadan yerine getirmek zorunda olduğumuz bir sorumluluk ve hedef olarak ele almalıyız. Dış görünüşümüze özen göstermek, çok acımasız bir ölçme ve değerlendirme dünyasında, hak ettiğimiz takdiri elde etmenin ön koşuludur. Sahip olduğumuz diğer bütün özellikler, insanlar üzerinde oluşturacağımız ilk izleniminden sonra kabul görür. Eğer doğru bir ilk izlenim yaratamazsak, insanlara kendimizi anlatmamız çok zor olur ve çok uzun zaman alır.
İnsanlar üzerinde oluşturacağımız ilk izlenimi, kendi haline bırakmamak gerekir çünkü; ilk izlenimin ikincisi yoktur.
Beğenerek okuduğum bu yazı  http://www.temelaksoy.com/ adresinden alınmıştır.
İlk İzlenimin İkincisi Yoktur
İlk İzlenimin İkincisi Yoktur


Devamını Oku... »

26 Nisan 2016 Salı

Hatalardan Öğrenmek

İnsan yaşamındaki hatalar  "imtihan"  metaforuyla açıklanır.
 "Dünya bir imtihandır" metaforunu duymayan yoktur sanırım.
Sınava yönelik bu vurgu,  burada sınanacağımız diğer tarafta karnemizi göreceğimiz üzerine kuruludur. Okul yaşamında öğrenci önce ders alır, sonra sınav. İnsan yaşamında karşılaştığı sınavlar öyle mi peki?  Ne yazık ki hayat önce sınav  yapar, sonra ders verir.  
"Hatalardan ders almak" en çok duyduğumuz nasihatlerden biri kuşkusuz. Çoğumuz hatalarımızla nasıl baş edeceğimizi bile bilmiyoruz.
Thomas Edison ampulü icat edene kadar binlerce başarısız deneme yapmıştı. "Yaşadığınız başarısızlıklar size neler hissettirdi?" diye sorulduğunda Edison, "Ben başarısız olmadım ki, sadece ampulü çalıştırmayan on bin farklı yol öğrendim" demişti.

İlham verici bir cevap; ama söylemesi kolay, yapması zor.Bazıları yaptıkları hataları hiç kabullenmez. Bu tipler bir başarısızlık yaşadıklarında kendilerinden başka herkesi sorumlu tutmada çok beceriklidirler. Onların hayatın yenilgilerine karşı çok gelişmiş bir savunma mekanizmaları vardır. Yaratıcı zekalarını (varsa) mazeret üretmede  hoyratça harcarlar.Bazıları ise yaptıkları hatalardan sonra kendi kendilerine karşı çok acımasız davranabiliyor. Sanki hayatta onlardan başka kimse hiç hata yapmamış da, ilk hata yapan kendileriymiş gibi algılıyorlar olayları. Müthiş bir özgüven kaybı yaşıyorlar. Böyle olunca da yeni bir deneme yapmaktan korkar hale geliyorlar.Bazıları da hayatı bir okul gibi algılayıp yaptıkları her hatadan ders çıkartmaya çalışıyor, öğrenip ilerlemek istiyor. Peki bu mümkün mü? Hayır , çünkü insan ömrü her hatayı test etmeye yetecek kadar uzun değil. Bu yüzden başkalarının hatalarından da öğrenmeliyiz.Bir de yaptıkları hataları hiç umursamayanlar var. Hata yaptıklarını görüyorlar; ama hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Aynı hataları defalarca yapıyorlar. Bu durum onları hiç rahatsız etmiyor. Bunlar için öğrenemiyor demek haksızlık olur. Bunlar da öğreniyor fakat bir farkla. Hatalarını düzeltmek zor geldiği için bunları doğru kabul ediyorlar. Böyle olunca geriye bir sorun kalmıyor. Tipik savunmaları "ama ben buyum" ya da " beni olduğum gibi kabul et" şeklindedir. Ayrıca hata yapmamak için hiç bir şey yapmamayı tercih edenler de var. Hata yapma korkusuyla karar alamıyorlar, harekete geçemiyorlar. Durup bekliyorlar. Önce başkalarının yaptıklarını görmek istiyorlar. Eleştirilmekten çok korktukları için bir türlü harekete geçemiyorlar. Öyle ya en çok eleştiriyi en çok çalışan en az eleştiriyi de hiç çalışmayan oturan alacaktır.
Aldığımız eğitim hata yapma korkusunu yerleştirmiştir içimize. Çünkü sistem bize daha küçük yaşlardan itibaren başarılı olmanın hata yapmamaya bağlı olduğunu öğretmiştir. Formül basittir: "Gerekirse ezberle, bilmiyorsan sakın deneme. Unutma üç yanlış bir doğruyu götürür!"
Sadece okul yıllarında değil iş hayatında da tartışmalara katılımın düşük olması bundandır. Birçok insan hata yapma korkusuyla ağzını açmaya, adım atmaya korkar. Bu anlayış sorumluluk almaktan çekinen, bildiğini söylemeye ürken, itaatkâr, heyecansız ve risk almayan bireyler yetiştirir.
Oysa son yıllarda öğrenme üzerine yapılan çalışmalar bu görüşün tam tersini söylüyor. Araştırmalar hata yapmaktan çekinmeyen, tartışmalara katılan öğrencilerin daha başarılı olduklarını kanıtlıyor. Modern öğrenme teorisine göre artık "üç yanlış, üç doğruyu öğrenmemizi sağlıyor."
Eğer bir ortamda hiç hata yapılmıyorsa bu ortamlarda katılım yoktur. Kimse yeni bir denemede bulunmuyordur. İnsanlar statükoları sorgulamıyor, seçenekleri zorlamıyorlar, bilineni aşmaya çalışmıyorlardır. Bu ortamlarda sinerji olmaz. Çünkü enerjileri yok.
Eğer insanların daha fazla inisiyatif almalarını, daha fazla yönetime katılmalarını, ellerini taşın altına koymalarını, daha çok deneme yapmalarını, yenilikçi yollar bulmalarını ve girişimci olmalarını istiyorsak onlara "hata yapma hakkını" tanımamız gerekir. 
Bir konuda başarısız olmak en iyi öğreticidir. Başarısız her deneme, başarıya giden yolda bir parke taşıdır. Bu anlamda hatalar bir merdiven işlevi görür. Yaptığımız hataların üzerine basarak bir üst seviyeye çıkarız. Biz en çok hatalardan öğreniriz.
Bir işin nasıl "yönetilmeyeceğini" en iyi bilenler kötü bir yönetim altında çalışanlardır. Neyin olması gerektiğini anlamak için neyin olmaması gerektiğini anlamak gerekir. 
Daha başarılı ve daha anlamlı bir hayat için yeni yollardan gitmeye, hata yaptığımızda hem bunlardan ders almaya hem de bunları açık yüreklilikle paylaşmaya ihtiyacımız var. 
B. Shaw'ın dediği gibi, "Hiç bir şey yapmadan yaşanacak bir ömür yerine hata yaparak yaşanacak bir ömür daha faydalı ve daha şereflidir."
Hata yapmak kaçınılmaz. Yaşıyorsan hata yapacaksın. Zira ancak ölüler hata yapmaz.
Hata yapmanın sevilecek bir tarafı yok. İster kendimiz yapalım ister bize yapılsın hata yapmak kızdırır, sinirlendirir, öfkelendirir, üzer, kırar... Küçük ya da büyük olsun her yanlış, her hata acı verir. Hataya kayıtsız kalmak mümkün değildir.
Hata yapmaktan korkarız; çünkü çocukluğumuzdan gelen bir şartlanmayla hata yaptığımızda ayıplanmaktan, dışlanmaktan, küçük düşmekten korkarız. Önce anne babalarımız sonra öğretmenlerimiz kendilerince bizi korumak ve bize doğruyu öğretmek için küçük hataları bile yapmamıza engel olurlar. Örneğin " bardağı alma kırılır, kalemle duvara, yere, mobilyaya çizme ( Ne kaldı geriye?) koşma, üstünü kirletme , suya çamura basma … " Bu uyarıların hangisinin yararlı olduğunu söyleyebiliriz. 
Oysa hata yapmaktan korkmadığımızda çocuklar gibi özgür, cesur ve yaratıcı oluruz. Zihnimiz sürekli farklı, yaratıcı yolları dener. 
Hatalardan Öğrenmek
Hatalardan Öğrenmek


Devamını Oku... »

25 Nisan 2016 Pazartesi

Dünyanın En Başarılı CEO'larından 15 Liderlik Stratejisi

1.  Organizasyonunuz için net bir vizyonunuz, spesifik bir yönünüz ve hedefiniz olsun.
2. Vizyon ve hedefleriniz için çok önemli olan iki ya da üç konuya odaklanın. Dikkatinizi çok şeye dağıtmayın.
3. Vizyon, misyon ve hedeflerinizi ilgili her kişiye iletin: üst yönetime, çalışanlara, tedarikçilere, müşterilere, ortaklara ve hissedarlara, herkese.
4 Başkalarının size söylediklerini dinleyin. Eleştiri­leri kabul etmeye ve düzeltmeye hazırlıklı olun.
5. Çevrenizi doğru kişilerle ve kuvvetli bir takımla sarın.
6. Çalışanlarınıza çok çok iyi davranın. Hayatla­rında ve kariyerlerinde başarılı olmalarına yar­dımcı olun.
7.  Altın kuralı uygulayın: Size davranılmasını iste­diğiniz gibi onlara davranın.
8. Tutkulu ve istekli olduğunuz işte olun.
9. Rekabetçi olabilmek ve müşterilerinize daha iyi hizmet edebilmek için sürekli olarak inovasyon yapın.
10. Her şeyi planlayın. Hiçbir şeyi şansa bırakmayın.
11. Lider olun ve fiilen liderlik yapın. Sorumluluk alın. Zor kararları verin.
12. Örnek olarak liderlik yapın. Kendinizin yapma­dığı ve yapmayacağı şeyleri kendi insanlarınız­dan beklemeyin.
13. Müşterilerinize ve pazara en yakın insanları sürekli dinleyin. En iyi fikri ve bilgiyi size onlar verecektir.
14. Performans hedeflerinizi belirleyin ve perfor­mansınızı ve sonuçlarınızı ölçecek bir ölçümleme sistemi kurun.
15. Servis odaklı olun. Çalışanlarınızın ve müşteri­lerinizin hayatlarını nasıl daha iyi yapabileceği­nizi düşünün.


Eric Yaverbaum, Leadership Secrets of the Worlds Most

Dünyanın En Başarılı CEOları
Dünyanın En Başarılı CEO'ları
Devamını Oku... »

24 Nisan 2016 Pazar

Benjamin Franklin'den 10 Erdem

1.  ÖLÇÜLÜLÜK: Aptallaşıncaya kadar yeme, şişinceye kadar içme.
2.  SÜKUT: Kendine veya diğer insanlara yarar sağlamayacaksa konuşma, önemsiz konuşma­lardan uzak dur.
3.  DÜZEN: Her şeyin yerli yerinde olsun, her işinin zamanı olsun.
4.  KARARLILIK: Yapman gereken şeyi gerçek­leştirmek üzere karar ver. Karar verdiğin şeyi de başarısızlığa uğramadan gerçekleştir.
5.  TUTUMLULUK: Diğer insanlara veya kendine yararlı olmayacaksa, harcama yapma yani israf etme.
6.  ÇALIŞKANLIK: Zaman kaybetme, her zaman yararlı bir işle meşgul ol. Tüm gereksiz faali­yetleri kes.
7.  DOĞRULUK: Zararlı yalanlara başvurma, masumca ve adaletli bir şekilde düşün. Konu­şacaksan düşünerek konuş.
8.  ADALET: Zarar vererek ya da sorumluluğun altındaki hakları göz ardı ederek kimseye hak­sızlık etme.
9.  ILIMLILIK: Aşırılıktan kaçın. Zarar ziyana ettiklerini düşündüğün kadar öfkelenmekle, uzak dur.
10. TEMİZLİK Vücudunda, giysilerinde ve evinde kirliliğe izin verme.


Benjamin Franklin

Benjamin Franklin
Benjamin Franklin'den 10 Erdem
Devamını Oku... »

Starbucks'ın 6 Prensibi

1.  Çalışılacak harika bir çalışma ortamı yarat ve birbirine saygı ve haysiyetli davran.
2.  Farklılığa iş yapış biçimimizin ayrılmaz bir par­çası olarak sarıl.
3.  Satın almaya, kavurmaya ve taze servise en yüksek standartları uygula.
4.  Her zaman ateşli bir şekilde tatmin olmuş müşteriler yarat.
5.  Toplumumuza ve çevremize pozitif katkıda bulun.
6.  Kârlılığın gelecekteki başarımız için temel olduğunu anla.


Howard M. Schultz, Starbucks Genel Müdürü

Starbucks
Starbucks'ın 6 Prensibi
Devamını Oku... »

23 Nisan 2016 Cumartesi

Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı

1.  Alışkanlık: Proaktif ol.
2. Alışkanlık: Sonunu düşünerek işe başla.
3. Alışkanlık: Önemli işlere öncelik ver.
4. Alışkanlık: Kazan/kazan diye düşün.
5. Alışkanlık: Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya.
6. Alışkanlık: Sinerji yarat.
7. Alışkanlık: Baltayı iyi bile.


Steven Covey

Etkili İnsanlar
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı
Devamını Oku... »

22 Nisan 2016 Cuma

Prensiplerin Gücü

Geçmişe saygı ve gelecekten korkmamak:Gelecekten korkan kişi, başarısızlıktan korkar ve aktivitelerini sınırlar. Başarısızlık sadece daha akıllıca başlamak için bir fırsattır. Dürüst bir hatada utanılacak bir şey yoktur. Utanıla­cak şey başarısızlık korkusudur.
Rekabeti dikkate alma: Kim bir işi en iyi yapıyorsa işi o yapmalıdır. O işi, o kişiden almak suçtur. Suçtur çünkü; diğer kişi kendi kazancı için yanındakinin şartlarını kötüleştir­miş olur.
Kardan önce servise önem vermek: Bir işletme karsız devam edemez. Kâr etmekte yanlış bir şey yoktur, iyi yönetilen bir işletme kâr etmemeyi başaramaz. Ama kar iyi servi­sin sonucunda gelecektir. Kâr temel olamaz ancak sonuç (ödül) olmalıdır.
Üretim yapmak ucuz alıp pahalı satmak demek değildir: Uygun şartlarda malzemeyi almak, en az maliyet ekleyerek bu materyal­leri tüketilebilir ürün haline getirmek ve müş­teriye vermektir. Kumar, spekülasyon ve sıkı pazarlıklar bu prosesin sadece engelleridir.


Henry Ford

Prensiplerin Gücü
Prensiplerin Gücü
Devamını Oku... »

İş Hayatında Başarının Yolu

-   Yükselen kişi kendi departmanının alanı dışında da olağanüstü bir şeyler yapmalı. Dik­kati çekebilmeli.
-   Patronu kurtarmak için gerektiğinde kuralları yıkmalı. Rutin kuralların dışına çıkan ve yenile­rini yapan kişiler olmalıdır.
-   En yakın zamanda patronunuza patronluk yapın. Eğer doğru bir patronsa bundan çok hoşlanacaktır. Eğer öyle değilse o şirkette kal­manız için size uygun bir patron değildir. En kısa zamanda onu terk edin ve dehayı fark eden başka birim bulun.
-   Beyin gücünde her zaman ani çıkışlar mevcut­tur, ürünleri toplayın, eğer bu üründen yete­rince varsa; en iyi pazarınız budur ve hiçbir zaman bu üründen stok fazlanız olmaz. Ne kadar daha fazla beyne sahipseniz, o kadar yüksek fiyatı uygulayabilirsiniz.
-   işte başarının birinci koşulu; tüm enerjinizi, düşüncelerinizi ve sermayenizi içinde bulundu­ğunuz işe yoğunlaştırın. Size, "Bütün yumur­talarınızı aynı sepete koyun ve o sepeti çok iyi koruyun," diyorum.


Andrew Carnegie

İş Hayatında Başarının Yolu
İş Hayatında Başarının Yolu
Devamını Oku... »

21 Nisan 2016 Perşembe

Bilge ile Köpek

Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izlemeye başlar.
Köpek susamıştır; ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa daha fazla dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer.
O anda bilge düşünür. “Benim bundan öğrendiğim: bir insanın istekleri arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.” Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu anlar.
Asıl öğrendiği, insanın bir bilge bile olsa, bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden, sende ne varsa başkalarıyla paylaş. Unutma ki senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğerleri için...
Anonim &  http://e-koc.org/
Bilge ile Köpek
Bilge ile Köpek
Devamını Oku... »

Stephen Hawking'den Depresyonda Hissedenler İçin Mesaj Var

Tüm zamanların en önemli bilim adamlarından Stephen Hawking’e ALS hastalığı teşhisi konulduğunda 21 yaşındaydı. Kariyerinin zirvesine doğru yol alırken bedeni ona kötü bir oyun oynamaya başladı. Tam anlamıyla şanssızlıktı yaşadıkları.
Hastalığı yüzünden kötürüm kaldı. Keskin zekası olumsuzluğa saplanıp kalmasını engelledi. Tersine yoğun bir hevesle kendini fizik alanına adadı. Doktorların ona iki üç yıl ömür biçmesine rağmen içinde bulunduğu olumsuz şartları olumluya çevirdi ve bugün başta büyük patlama teorisi olmak üzere pek çok çalışması ile dünyaca tanınan bir bilim adı haline geldi.
Tabi ki Hawking durumuyla baş etmeye çalışırken zor zamanlar yaşadı. Ancak her zaman hayatta şükür duyacak şeyler olduğunu düşündü.
İskemleye mahkum olduğu bu hayatta konuşamıyor ve hareket edemiyor ancak kendi geliştirdiği bir teknoloji ile iletişim kurabiliyor.
Royal Institute Londra’da yaptığı bir konuşmada depresyonu kara deliğe benzetiyor ve her ikisinden de kaçmanın imkansız olmadığını söylüyor.
Konuşmanın devamında ise depresyon ile ilgili ilginç fikir ve öneriler var. İçinde bulunduğu zor duruma rağmen depresyon ile barış imzalayan Hawking diyor ki :
“Kara delikler boyandıkları kadar kara değildir. Eskiden düşünüldüğü gibi sonsuz hapishaneler değiller. Kara deliklerin dışına ve muhtemelen de başka evrenlere çıkış yapılabilir. Yani bir kara delikte olduğunuzu düşünüyorsanız vazgeçmeyin. Bir çıkış mutlaka var. Aşağıya değil yukarıya yıldızlara bakın. Asla çalışmayı bırakmayın. Çalışmak yaşamınıza bir anlam ve amaç katar. Aşkı bulacak kadar da şanslıysanız eğer, bilin ki aşk orada, ona da sıkıca sarılın."
Hawking’e engeli sorulduğunda şöyle diyor:
Kurbanın istediğinde hayatını sona erdirme hakkı olmalıdır. Ama bence bu büyük bir hata olur.Hayat ne kadar kötü görünürse görünsün yapabileceğiniz ve başarabileceğiniz bir şey vardır. Hayat varolduğu müddetçe umut vardır.”
Ve ardından son derece ilham verici bir mesaj veriyor:
Eğer engelliyseniz, muhtemelen bu sizin suçunuz değildir ancak bunun için dünyayı suçlayıp insanların size acımasını beklemek de iyi bir fikir değil. Olumlu bir tutum ile içinde bulunduğunuz durumdan en üst seviyede fayda sağlayabilirsiniz. Fiziksel olarak engelli olan biri bir de üstüne psikolojik olarak engelli olmayı kaldıramaz. Bence insanlar fiziksel engellerinin zorluk çıkarmayacağı işlerle ilgilenmeliler. Korkarım engelliler için Olimpiyat oyunları bana hitap etmiyor ama zaten atletizmi hiç sevmediğimi söylemek kolay benim için. Öte yandan bilim engelliler için son derece uygun bir alan çünkü zihinde gerçekleşiyor. Tabi kişin deneysel kısmı zaten böyle insanlar için yapılıyor ama teorik kısmı neredeyse ideal.
Yapamadığım şeyler teorik fizik alanında çalışırken hayatımda tam olarak bir engel oluşturmadı. Ailem, eşim, çocuklarım ve meslektaşlarımdan büyük yardım gördüm. Genelde insanların yardım etmeye hazır olduklarını biliyorum ancak elinizden gelenin en iyisini yaparak çabalarına değdiğini görmelerini sağlayarak onları cesaretlendirmelisiniz. “
Hayat size ekşi limonlar sunmuş olabilir ama şüphesiz onları kullanmanın bir yolunu bulabilirsiniz”
Kaynak:Educateinspirechange.orgÇeviri: Yeşim ErberksoyKaynak  :  http://e-koc.org/psikoloji/
Stephen Hawking
Stephen Hawking'den Depresyonda Hissedenler İçin Mesaj Var

Devamını Oku... »

20 Nisan 2016 Çarşamba

İlk Önce Kendini Yönet

Bazı olaylar tam anlamıyla kontrol gücümüzün dışında olmakla birlikte yine de bunları yönetebileceğimizi düşünürüz. Oysaki başka insanları ya da onların yaptıklarını yönetmek mümkün değildir. Sadece onların davranışlarını etkilemek mümkündür. Aslında insanoğlunun farkında olmadığı bir gerçek vardır ki o da insanın yönetebileceği tek şeyin kendisinin olduğudur.

Kişinin kendisini yönetmesi, duygularını fark ederek ve yöneterek düşünceleri ve davranışları üzerinde kontrol sahibi olabilmesidir. Bu beceri ile duyguların esiri olmaktan kurtulup onları yönlendirmek mümkündür. Örneğin; bir olay bizi çok kızdırdığında kendi kendimizi sakinleştirerek, yanlış bir karar vermekten veya yanlış bir davranışta bulunmaktan kaçınırız.

Kendini ve zamanla ilişkini yönetmek demek; insanın düşüncelerini, duygularını, sözlerini ve eylemlerini, kendi gerçeklerini ve değerlerini en iyi biçimde ifade edecek olan sonuçlara ulaştırmak üzere düzenlemesi demektir. Bu tanım içinde “zaman”, sonuçlara ulaştırmak üzere kullanılan bir hammadde olarak görülmelidir. Kısıtlı olan bu hammaddeyi nasıl kullandığı ise kişinin hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağını belirler.

Kendini yönetmek “ öz yönetimi” sağlamaktır. Öz yönetim; kişilerin kendilerini belirli bir amaca doğru disipline etmesini sağlayacak bir alışkanlık ve bir yaşam biçimidir. Öz yönetim kişilerin kendilerinden kaynaklanan zaman tuzaklarından kurtulmalarına ve zaman kaybına yol açan zararlı alışkanlıklarını değiştirmelerine bağlıdır. Öz yönetim; başkalarına ve kişinin kendisine zarar veren duygularını kontrol altında tutabilmeyi, güven ve dürüstlük örneği olmayı, sorumluluk sahibi olmayı, değişen koşullara hızlı uyum sağlayabilmeyi sağlar.

Kendini yönetmek, zamanı yönetmek bir başka deyişle kendini geliştirmeyi öğrenmek demektir.

Ünlü yönetim gurusu Peter F. Drucker “Bugün hepimizin kendimizi yönetmeyi öğrenmesi gerekiyor.” Diyor. Tarihteki başarılı insanlara bakıldığında ortak özelliklerinin- Atatürk, Napolyon, Da Vinci, Mozart gibi- “kendilerini yönetebilme” becerileri olduğu görülür.

Kendini yönetmek için kişi; kendini tanımalı, kişilik yapısını, güçlü ve zayıf yönlerini bilmeli, hedefler belirlemeli, zararlı alışkanlıklarını ve verimli saatlerini bilmelidir.

Kendini Yönet,

Dünyayı Yönetecek Gücü Bulursun.


İlk Önce Kendini Yönet
İlk Önce Kendini Yönet
alıntı : 
http://www.siirtmanset.com/

Devamını Oku... »

10 Yıl Önce Var Olmayan 5 Kariyer Patikası

Dijital dönüşümün sosyal medyayla hızlanmasıyla birlikte daha önce hayata geçirilmeyecek ancak gelecekte çok kazançlı olacak yeni kariyer yolları ortaya çıkıyor.

1- Veri bilimci (Data Scientist)
Bu yeni kariyer patikasının ortaya çıkmasında ‘big data’ kavramı anahtar rol oynuyor. Sınırsız depolama imkanlarıyla verilerin depolanabilmesi, onu işleyebilenlere büyük avantaj sağlıyor. Bu durum yeni meslek kolu veri bilimciliğini yarattı. İstatistik, biyoistatistik, fizik ve bilgisayar bilimlerinde eğitim alanlar özellikle ABD, İngiltere, İsrail ve Hindistan gibi ülkelerde veribilimci olarak çalışıyor. RJMetrics'in 236 milyon Linkedin profilinde yaptığı araştırmaya göre 5 yıl önce veribilimci adıyla bir unvan bulunmazken bugün dünya çapında 11 bin 400 kişiye ulaştı. Bazı büyük firmalarda yıllık 200 bin dolar giriş maaşı da yeteneklerin bu alanda kümeleneceğine dair bir işaret.
2- Uygulama tasarımcısı
Akıllı telefonlar hayatımızda önemli bir parça olduğu için uygulama tasarımcısı mesleği de kulağa ‘eski moda’ geliyor. Ancak 10 yıl önce ortada 1 milyon uygulama olmadığını ve bu mesleğin yazılımcı olarak anıldığını unutmayın. Bugüne geldiğimizde ise 2007’den beri 75 milyar uygulama indirildiğini, 1 milyondan fazla farklı uygulama geliştirildiğini not etmekte fayda var. Dolayısıyla uygulama tasarımcısı için sonsuz kombinasyonda katma değer yaratma ve yeni inovasyon üretme imkanı söz konusu.
3- Chief Listening Officer
İşte Linkedin de biraz daha gezindiğinizde karşılaşacağınız bir farklı unvan daha. 10 yıl önce bu unvanı görmeyecek olmanızın sebebi sosyal medyanın, ‘halkla ilişkiler’ kavramını tamamen değiştirmesi. CLO’nun görevi özet olarak sosyal medyada marka hakkında konuşulanların kusursuz bir şekilde takibi ve yeri geldiğinde (şikayetler, çözülmesi gereken sorunlar gibi…) çözüm üretmesi. Bu kariyeri tercih edenlerin ise pazarlama eğitiminden geçmesi gerekirken, sosyal medya dinamiklerine de hakim olması bekleniyor.
4- Yeşil mimarlar
Artık birçok şehirler için kentsel dönüşümde yeni aşama enerji etkin, kaynakları tasarruflu kullanan yeşil binalar olacak. Bu binaların ya da alanların tasarımı ise klasik mimari ya da şehir planlamacılığı eğitiminden daha farklı özellikleri gerektiriyor. Yeşil binaların yaratıcıları çevre bilimlerinden de faydalanan melez bir mimari eğitimle ortaya çıkacak. Dubai’den Chicago’ya birçok ekonomik merkezde yeşil mimarlık bürolarının sayısı da artarken ‘yeşil mimarlar’ tasarıma damgasını vuracak..
5- Freelance yükleniciler
Evet belki birçok meslekte geçmiş yıllarda da freelance çalışmak mümkündü. Ancak bunun bir kariyer tercihi ve uzun soluklu olması dijitalleşme ve sosyal platformlarla hızlandı. ABD’de freelance çalışanların sayısının artması da buna işaret ediyor. Amerikan İş Gücü İstatistik Bürosu’na şu an 15.5 milyon olan ABD serbest çalışanlar sayısının 2020’lerde 60 milyona ulaşarak işgücünün yüzde 40’ını temsil etmesi bekleniyor. Bu trendi görenler şimdiden işverenlerle freelanca çalışanları buluşturan platformları kurmaya başladı. Yazarları, gazetecileri markalarla buluşturan New York merkezli platform Contently şirketlerin freelance yüklenicilere giderek daha fazla iş pasladığı bir platform haline geldi. Harvardlı MBA öğrencileri de şirketlerle yetenekli iş danışmanlarını bir araya getiren HorulyNerd platformunu kurdu.


https://www.uedigital.com

Kariyer Patikası
10 Yıl Önce Var Olmayan 5 Kariyer Patikası
Devamını Oku... »

Etkili İş Yazıları İçin Öneriler

Etkili İş Yazıları İçin Öneriler 

Kendi alanında başarılı kişilere yazı yazmak çoğu kez zor gelir. Herkes çok iyi yazamaz ama biraz emek ve dikkat ile herkes derdini anlatabilir.

"1984" adlı romanın yazarı George Orwell ise yazı yazarken kişinin şu 4 soruyu kendi kendisine sormasını öğütlüyor:

* Ne söylemek istiyorum? Her cümleye başlarken bu soruyu kendi kendinize sorduğunuzda en iyi anlatımı bulabilirsiniz.

* Nasıl söyleyebilirim?

* Daha açık yazabilir miyim? 

* Yazdığımın etkisi ne olur?

Dahası bir deyim, terim veya benzetmenin amaca hizmet edip etmediğini inceleyin. Klişelerden kaçının. Kısaltmaların açılımlarını muhakkak yazınıza ekleyin

İş yazıları bunların dışında başka özellikler de taşımalıdır. İyi bir iş yazısının, yöneticinin kişiliğini yansıtması ve ürüne ve markaya hayat veren ruhu içermesi de gerekir. Bunun için şu noktalara dikkat etmeniz yararlı olabilir:

Planlamayı iyi yapın: Yazıya başlamadan önce anlatmak istediği konuları zihninde örgütleyemeyen ve planlamayan yönetici, rota belirlemeden denize açılan kaptana benzer. Bu şekilde yazılan bir yazıyı okuyan kişi, verilmek istenen mesajı kavrayamaz. İş mektuplarında en çok görülen hata zayıf planlamadır.

Muğlâk ifadelerden kaçının: İletinizin hedefini 12'den vurabilmesi için aşağıdaki konulara dikkat etmeniz gerekir: 

* Yazının tonu veya havası yanlış seçilirse yazınız umduğunuz etkiyi yaratamaz. Gerektiğinden daha sert, negatif veya tepeden bakan bir yazı kurulmak istenen ilişkileri daha doğmadan zedeler.

* Aşırı alçak gönüllü ifadeler, tumturaklı ve resmi bir tarz kadar sakıncalıdır. 

* "En kısa zamanda..." veya "mümkün olduğu kadar..." gibi muğlak ifadelerin kullanılması, okuyan için bir şey ifade etmez.

* Çok kuru ve teknik yazılar ise insanlara bir kullanma kılavuzu okuyormuş duygusunu verir. 

* Yazınızda sık sık, "fakat", "ama" ve "belki" gibi kelimeler yer alıyorsa karşı taraf sizin yetkisiz olduğunuzu veya konuya tam anlamı ile bilmediğinizi düşünür. Bu tereddütlü kelimeler okuyanın bir karara varmasını zorlaştırır.

* Bir cümleden sonra ilk cümlenin anlamını zayıflatan ikircikli bir cümleyi kullanmak da aynı derecede sakıncalıdır.

Siz en iyisi kendinize özgü ve doğal bir tarz geliştirin ve sanki konuşuyormuş gibi yazın. Kendi tarzınızı buluncaya kadar, belirli bir yazıyı üç dört değişik şekilde yazarak bunların içeriğini ve okuyanda bıraktığı etkiyi analiz edin.  

Uzun cümle ve paragraflardan kaçının: Şehir trafiğinde dur-kalk yaparmış gibi cümlelerinizi ikide bir virgüllerle, noktalı virgüllerle, "ve" lerle ve yan cümlelerle doldurursanız istediğiniz yere varamazsınız. Cümlelerinizde ortalama yedi ile on arasında kelime olsun. Daha uzun cümlelerde anlam dağılır.

Uzun paragraf tuzağına da pek düşmeyin ve okuyana bir nefes alma imkanı tanıyın. Yazının tamamı da kısa olsun. Karşınızdaki insanın sizin gibi meşgul olabileceğini aklınızdan çıkarmayın.

Edilgen cümleleri pek kullanmayın:  Edilgen fiillerle kurulmuş cümleler yazıyı soğutur, soyutlaştırır ve anlatımı zayıflatır. Çünkü pasif cümleler yere sağlam basmaz. Bu nedenle "Servisimiz tamiratı yapacaktır " cümlesi yerine "Tamirat yapılacaktır" türü edilgen cümleleri kullanmayın.

Hedefine ulaşan kelimeleri bulun: Ünlü Amerikalı yazar Mark Twain, "Daima doğru kelimeyi kullanın, kardeşini değil..." diyor. İş yazılarında da amacı en iyi ifade eden kelimeleri arayıp bulmak gerekir. Siz yazıyı bir kere okuduğunuzda, yerine oturmayan kelimeyi kolayca fark edip düzeltebilirsiniz.

Sıfır hatayı amaçlayın: Bir iş mektubunda noktalama ve yazım hatalarının yapılması hemen siparişin iptali sonucunu doğurmaz ama bir virgülün yanlış yere konulması yazının anlamını da tamamen değiştirebilir. Yazım hataları yapıldığında ise karşı taraf, "Yazısını dikkatsiz ve kuralına uygun yazmayan bir yönetici, üretiminde de titiz olmaz..." diye düşünebilir.

alıntı
Etkili İş Yazıları
Etkili İş Yazıları İçin Öneriler
Devamını Oku... »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Kategori

Blog Arşivi