28 Nisan 2016 Perşembe

Başarınıza - Jeff Keller

"Jeff'in makaleleri, onları okuduktan çok sonraları bile zihnimde kalıyor, hayata bakış açımı biçimlendirmeme ve olumsuzluk bonbardımanı altındaki bir dünyada iyimserliğimi korumama yardımcı oluyorlar. Bir motivasyon koçu olarak, bu makaleleri sık sık müşterilerimle paylaşıyorum ki, karşılaştıkları güçlükleri aşarak yollarına devam edebilsinler." Heather Clarke

"Kitapta yazılanlar, sınırsız ilham ve sağ duyu kaynakları. Bunları okuyanlar, başarı ve mutluluğa ulaşmak için hayatlarını nasıl yeniden biçimlendirmeleri gerektiğini öğreniyorlar." George Haber 

"Jeff Keller, somurkan bir kötümserden, hayata çok daha iyi bir açıdan bakan bir insana dönüştürdü beni. Ona ne kadar teşekkür etsem azdır." David B. Canale

"Bu kitabınızın ve Norman Vincent Peale'nin "Olumlu Düşünmenin Gücü" kitabının, hayatımı değiştirmiş olduklarına hiç şüphe yok. Davranışlarımın kontrolünün tamamen benim elimde olduğunu kesinlikle anlamış bulunuyorum." Matt McMurry


Türkçe (Orijinal Dili:İngilizce)
296 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm 
İstanbul, 2010
ISBN : 9789756060742


Başarınıza - Jeff Keller
Başarınıza  -  Jeff Keller

Devamını Oku... »

27 Nisan 2016 Çarşamba

İlk İzlenimin İkincisi Yoktur

İnsan, ilk kez gördüğü bir insanın, iyi ya da kötü, güvenilir ya da güvenilmez, güzel ya da çirkin olduğuna 4 saniyede karar verir. Vücut tipini, duruşunu, oturma biçimini, yürümesini, konuşmasını, ses tonunu, gözlerinin hareketini, ağzının şeklini, tavırlarını, kokusunu, etrafa yaydığı enerjiyi ve daha birçok özelliğini değerlendirip onun hakkında bir karara varması, 4 saniye sürer. Bütün bunları bilinçli değil, kendisi bile farkında olmadan yapar.
İnsan, çoğu durumda olduğu gibi, insanlar hakkında karar verirken de, mantıkla değil, duyguları ve sezgileriyle karar verir. Kimin tehlikeli, kimin güvenilir, kimin güçlü, kimin başarılı, kimin sağlıklı, kimin samimi… olduğunu hemen anlar. Bunun için düşünmesine gerek yoktur. Bir bakışta o insanın notunu verir. Bunu bilinçdışı bir sistemle yapar.  (İnsanı Yöneten İlkel Beyindir)
İnsan, çocukluktan başlayarak, insanların bir-iki özelliğine bakıp onlar hakkında genelleme yapma yolları bulur. Bunlar kendine oluşturduğu kısa yollardır. Bazıları, bir insanın sadece yürüyüşünden onun hakkında fikir sahibi olur. Bazıları, insanların gözlerine, bazıları konuşmasına bakarak insanlar hakkında karar verir. Bunların hepsi, herkesin kendine özgü oluşturduğu kısa yollardır. Bu kısa yollar, doğru sonuca ulaştırdığı gibi yanlışa da götürebilir. Ama doğru ya da yanlış da olsa,  insan kendi hayatını kolaylaştırmak için kendi kısa yollarını kullanır. (Daniel Kahneman)
İlk insanın kendisini tehlikelerden korumak ve hayatta kalmak için geliştirdiği bu kısa yollar, bize genetik miras olarak geçmiştir. Yaşadığımız karmaşık dünyada hepimiz, kısa yollar kullanarak, insanları bir bakışta değerlendirip onları, tehlikeli-tehlikesiz, iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-güçsüz, sağlıklı-sağlıksız, mutlu-mutsuz, başarılı-başarısız… olarak tasnif ederiz. Uzun boylu, güçlü yapıları olan erkeklerin daha başarılı oldukları algısı, bir kısa yoldur. Güzel kadınların zeki oldukları algısı da bir başka kısa yoldur. Bunların bazıları doğru bazıları yanlış da olsa, hepimiz bunlar gibi onlarca, yüzlerce kısa yol kullanarak karar alırız.  (Siz Kararlarınızı Nasıl Alıyorsunuz?)
Kevin Hogan, gerçekte ilk izlenimin aslında “tek izlenim” olduğunu söyler. İnsanın ilk izlenimle aldığı kararı sonradan değiştirmesi mümkünse de, bu çok ender görülen bir durumdur. Genellikle ilk izlenimle aldığı  kararlar kalıcı olur. Bunları değiştirmek çok zordur.
nsanın hayatta kalma dürtüsüyle, bir kaç saniyede doğru karar vermesi için oluşturduğu kısa yollar, aslında son derece acımasız bir yöntemidir. İnsanların birbirlerini 4 saniyede değerlendirdikleri bir dünyada kendisi hakkında, iyi, güzel, sağlıklı, başarılı, mutlu… bir intiba oluşturması için herkesin en fazla 4 saniyelik bir süresi vardır. Üstelik insanlar üzerinde iyi bir izlenim bırakmak için, kimsenin ikinci bir şansı yoktur.
İnsanlar önce sezgileriyle karar alır, sonra bu kararlarını açıklarken onlara mantıklı gerekçeler bulurlar. Hepimiz günlük hayatımızda, “İçimde onunla ilgili olumlu  bir his var.” ya da “Onu beğenmedim ama nedenini tam söyleyemiyorum.” veya “O işle ilgili bir şeyler beni rahatsız ediyor, ama ne olduğundan emin değilim.” ifadeleriyle pek çok kere karşılaşırız. Bunlar, zihnimizin sonradan varacağı mantıklı gerekçelerden, çok daha hızlı ve çok daha güçlü olan sezgilerimizin sesidir. “İçimizden gelen” bu sesler, kararlarımızda hayati bir rol oynar.
Her ne kadar bazı insanlar “Ben görünüşe bakmam.” deseler de, aslında görünüşe bakmadan karar veren insan yoktur. İlk izlenim, beynimizin  bilinçaltında oluşmuş nörolojik bir tasarımdır. Her ilk karşılaşmada  beynimizdeki  milyonlarca nöron etkin hale gelerek, 4 saniye içinde söz konusu insanı, ürünü, markayı, yeri, durumu… olumlu-olumsuz, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi gruplara ayırır.
Kevin Hogan’a göre, insan hayatında ilk kez gördüğü bir insanın, önce toplumdaki yerini yani onun statü sahibi olup olmadığını değerlendirir sonra da onun çekici ya da itici bir insan olup olmadığına karar verir. Bu iki değerlendirme de söz konusu insanın dış görünüşünden kaynaklanır. İnsanın duruşu, boyu, kilosu, cildinin rengi, yüzünün simetrisi, saçı, nasıl giyindiği, kullandığı aksesuarlar… o insanın hangi gruba tasnif edileceğini yani toplum içindeki yerini ve ne kadar çekici olduğunu belirler.
İnsanların, insanları bu şekilde değerlendirmeleri aslında hiç adil değildir. Ama adil olsa da olmasa da gerçek budur. Hiç birimiz insanları, güzel-çirkin, iyi-kötü olarak değerlendirirken adil davranmak zorunda hissetmeyiz kendimizi. Sonuçta bu bizim sübjektif değerlendirmemizdir, sadece bizi bağlar. İnsan birkaç saniye içinde –kendisi bile farkında olmadan- bir insan hakkında ömür boyu sürecek bir karar verir. Bu çok acımasız bir ölçme ve değerlendirme sistemidir. Dış görünüş, insanın kaderini belirler. İnsanın yarattığı ilk izlenimin, bir ilişkiyi başlatma gücü olduğu kadar o ilişkiyi doğmadan öldürme gücü de vardır.
İnsan kendi görünüşünü oluşturan bazı özellikleri değiştiremez. Bazıları bizden uzun boylu, bazılarının göz rengi, bazılarının yüzü bizimkinden daha güzeldir.  Bu özellikler maalesef adil dağılmamıştır. Ama bizim de başkalarında olmayan, başkalarının sahip olmak istediği niteliklerimiz vardır.
Kevin Hogan “İnsan, yüzünü değiştiremez ama surat asmak yerine gülümsemek kendi elindedir.” der. İnsan kendine özen göstererek, herkes üzerinde daha olumlu izlenimler yaratacak adımları atabilir. Dış görünüşün, insanın başarısı ve mutluluğu üzerindeki “korkutucu” etkisini bilmek bile, bu konuya gereken önemi ve önceliği vermemiz için yeterli bir nedendir. İyi bir ilk izlenim kendi haline bırakılacak bir şey değildir; kontrolü kendi elimizde olmalıdır
İlk izlenim, ağırlıklı olarak dış görünüşümüze bağlı olarak oluştuğuna göre, bu görünüşü daha iyi hale getirmek için çaba gösterebiliriz. Nasıl giyindiğimiz,  kişisel bakımımıza ne derece önem verdiğimiz, etrafımızla nasıl bir iletişim içinde olduğumuz, el sıkma biçimimiz, ne kadar düşünceli davrandığımız, stresimizi nasıl yönetip, öfkemizi nasıl sergilediğimiz…. insanlar üzerinde yarattığımız izlenimi belirler.
Dış görünüşümüz, bizim insanlar üzerinde yaratacağımız algıyı dolayısıyla da başarımızı, mutluluğumuzu belirler. Doğuştan hangi özelliklere sahip olursak olalım, maddi imkanlarımız ne olursa olsun, hepimiz insanlar üzerinde olumlu bir ilk izlenim yaratmayı, her gün insan içine çıkmadan yerine getirmek zorunda olduğumuz bir sorumluluk ve hedef olarak ele almalıyız. Dış görünüşümüze özen göstermek, çok acımasız bir ölçme ve değerlendirme dünyasında, hak ettiğimiz takdiri elde etmenin ön koşuludur. Sahip olduğumuz diğer bütün özellikler, insanlar üzerinde oluşturacağımız ilk izleniminden sonra kabul görür. Eğer doğru bir ilk izlenim yaratamazsak, insanlara kendimizi anlatmamız çok zor olur ve çok uzun zaman alır.
İnsanlar üzerinde oluşturacağımız ilk izlenimi, kendi haline bırakmamak gerekir çünkü; ilk izlenimin ikincisi yoktur.
Beğenerek okuduğum bu yazı  http://www.temelaksoy.com/ adresinden alınmıştır.
İlk İzlenimin İkincisi Yoktur
İlk İzlenimin İkincisi Yoktur


Devamını Oku... »

26 Nisan 2016 Salı

Hatalardan Öğrenmek

İnsan yaşamındaki hatalar  "imtihan"  metaforuyla açıklanır.
 "Dünya bir imtihandır" metaforunu duymayan yoktur sanırım.
Sınava yönelik bu vurgu,  burada sınanacağımız diğer tarafta karnemizi göreceğimiz üzerine kuruludur. Okul yaşamında öğrenci önce ders alır, sonra sınav. İnsan yaşamında karşılaştığı sınavlar öyle mi peki?  Ne yazık ki hayat önce sınav  yapar, sonra ders verir.  
"Hatalardan ders almak" en çok duyduğumuz nasihatlerden biri kuşkusuz. Çoğumuz hatalarımızla nasıl baş edeceğimizi bile bilmiyoruz.
Thomas Edison ampulü icat edene kadar binlerce başarısız deneme yapmıştı. "Yaşadığınız başarısızlıklar size neler hissettirdi?" diye sorulduğunda Edison, "Ben başarısız olmadım ki, sadece ampulü çalıştırmayan on bin farklı yol öğrendim" demişti.

İlham verici bir cevap; ama söylemesi kolay, yapması zor.Bazıları yaptıkları hataları hiç kabullenmez. Bu tipler bir başarısızlık yaşadıklarında kendilerinden başka herkesi sorumlu tutmada çok beceriklidirler. Onların hayatın yenilgilerine karşı çok gelişmiş bir savunma mekanizmaları vardır. Yaratıcı zekalarını (varsa) mazeret üretmede  hoyratça harcarlar.Bazıları ise yaptıkları hatalardan sonra kendi kendilerine karşı çok acımasız davranabiliyor. Sanki hayatta onlardan başka kimse hiç hata yapmamış da, ilk hata yapan kendileriymiş gibi algılıyorlar olayları. Müthiş bir özgüven kaybı yaşıyorlar. Böyle olunca da yeni bir deneme yapmaktan korkar hale geliyorlar.Bazıları da hayatı bir okul gibi algılayıp yaptıkları her hatadan ders çıkartmaya çalışıyor, öğrenip ilerlemek istiyor. Peki bu mümkün mü? Hayır , çünkü insan ömrü her hatayı test etmeye yetecek kadar uzun değil. Bu yüzden başkalarının hatalarından da öğrenmeliyiz.Bir de yaptıkları hataları hiç umursamayanlar var. Hata yaptıklarını görüyorlar; ama hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Aynı hataları defalarca yapıyorlar. Bu durum onları hiç rahatsız etmiyor. Bunlar için öğrenemiyor demek haksızlık olur. Bunlar da öğreniyor fakat bir farkla. Hatalarını düzeltmek zor geldiği için bunları doğru kabul ediyorlar. Böyle olunca geriye bir sorun kalmıyor. Tipik savunmaları "ama ben buyum" ya da " beni olduğum gibi kabul et" şeklindedir. Ayrıca hata yapmamak için hiç bir şey yapmamayı tercih edenler de var. Hata yapma korkusuyla karar alamıyorlar, harekete geçemiyorlar. Durup bekliyorlar. Önce başkalarının yaptıklarını görmek istiyorlar. Eleştirilmekten çok korktukları için bir türlü harekete geçemiyorlar. Öyle ya en çok eleştiriyi en çok çalışan en az eleştiriyi de hiç çalışmayan oturan alacaktır.
Aldığımız eğitim hata yapma korkusunu yerleştirmiştir içimize. Çünkü sistem bize daha küçük yaşlardan itibaren başarılı olmanın hata yapmamaya bağlı olduğunu öğretmiştir. Formül basittir: "Gerekirse ezberle, bilmiyorsan sakın deneme. Unutma üç yanlış bir doğruyu götürür!"
Sadece okul yıllarında değil iş hayatında da tartışmalara katılımın düşük olması bundandır. Birçok insan hata yapma korkusuyla ağzını açmaya, adım atmaya korkar. Bu anlayış sorumluluk almaktan çekinen, bildiğini söylemeye ürken, itaatkâr, heyecansız ve risk almayan bireyler yetiştirir.
Oysa son yıllarda öğrenme üzerine yapılan çalışmalar bu görüşün tam tersini söylüyor. Araştırmalar hata yapmaktan çekinmeyen, tartışmalara katılan öğrencilerin daha başarılı olduklarını kanıtlıyor. Modern öğrenme teorisine göre artık "üç yanlış, üç doğruyu öğrenmemizi sağlıyor."
Eğer bir ortamda hiç hata yapılmıyorsa bu ortamlarda katılım yoktur. Kimse yeni bir denemede bulunmuyordur. İnsanlar statükoları sorgulamıyor, seçenekleri zorlamıyorlar, bilineni aşmaya çalışmıyorlardır. Bu ortamlarda sinerji olmaz. Çünkü enerjileri yok.
Eğer insanların daha fazla inisiyatif almalarını, daha fazla yönetime katılmalarını, ellerini taşın altına koymalarını, daha çok deneme yapmalarını, yenilikçi yollar bulmalarını ve girişimci olmalarını istiyorsak onlara "hata yapma hakkını" tanımamız gerekir. 
Bir konuda başarısız olmak en iyi öğreticidir. Başarısız her deneme, başarıya giden yolda bir parke taşıdır. Bu anlamda hatalar bir merdiven işlevi görür. Yaptığımız hataların üzerine basarak bir üst seviyeye çıkarız. Biz en çok hatalardan öğreniriz.
Bir işin nasıl "yönetilmeyeceğini" en iyi bilenler kötü bir yönetim altında çalışanlardır. Neyin olması gerektiğini anlamak için neyin olmaması gerektiğini anlamak gerekir. 
Daha başarılı ve daha anlamlı bir hayat için yeni yollardan gitmeye, hata yaptığımızda hem bunlardan ders almaya hem de bunları açık yüreklilikle paylaşmaya ihtiyacımız var. 
B. Shaw'ın dediği gibi, "Hiç bir şey yapmadan yaşanacak bir ömür yerine hata yaparak yaşanacak bir ömür daha faydalı ve daha şereflidir."
Hata yapmak kaçınılmaz. Yaşıyorsan hata yapacaksın. Zira ancak ölüler hata yapmaz.
Hata yapmanın sevilecek bir tarafı yok. İster kendimiz yapalım ister bize yapılsın hata yapmak kızdırır, sinirlendirir, öfkelendirir, üzer, kırar... Küçük ya da büyük olsun her yanlış, her hata acı verir. Hataya kayıtsız kalmak mümkün değildir.
Hata yapmaktan korkarız; çünkü çocukluğumuzdan gelen bir şartlanmayla hata yaptığımızda ayıplanmaktan, dışlanmaktan, küçük düşmekten korkarız. Önce anne babalarımız sonra öğretmenlerimiz kendilerince bizi korumak ve bize doğruyu öğretmek için küçük hataları bile yapmamıza engel olurlar. Örneğin " bardağı alma kırılır, kalemle duvara, yere, mobilyaya çizme ( Ne kaldı geriye?) koşma, üstünü kirletme , suya çamura basma … " Bu uyarıların hangisinin yararlı olduğunu söyleyebiliriz. 
Oysa hata yapmaktan korkmadığımızda çocuklar gibi özgür, cesur ve yaratıcı oluruz. Zihnimiz sürekli farklı, yaratıcı yolları dener. 
Hatalardan Öğrenmek
Hatalardan Öğrenmek


Devamını Oku... »

Liderlik ve Dağcılık

Liderlik ve dağcılık arasında bir benzerlik olabilir mi?
Bir dağa tırmanmak, takım gücü, liderlik bilgisi, karar verme yeteneği ve üst düzey risk almanızı gerektirir. Tıpkı bir işletmenin liderliği gibi… Dağcılık ve işletme liderliği arasındaki muazzam paralelliği görmek beni şaşırtıyor. Bir kere dağ tırmanışı ve liderlik yapmak titizlik gerektiriyor. İkisinde de devamlı olarak öğrenme, beceri ve bazı tekniklerin geliştirilmesi gerektiriyor. İkisi de birisinin kendisine dikkat etmesini, diğerlerinin geri bildirimlerini kullanarak farkındalık yaratmasını gerektiriyor.
Liderlik ve dağcılık arasındaki benzerlik.
  • İkisi de üstesinden gelinemez görünen görevler içeriyor.
  • İkisi de amaca ulaşmak için diğerlerinin yardım etmesini gerektiriyor
  • İkisi de risklerle başa çıkıyor.
  • İkisi de planlama, takım çalışması, konsantrasyon ve umut barındırıyor.
Zorlu Görev
Tutku, memnuniyet ve korku
Günlük Tırmanış
Sizin zirveniz nedir?
Dağ tırmanışı ayrıca büyük problemler üzerinde çalışmaya benziyor:
Profesyonel tırmanış rehberi ve eğitmeni Don Mellor “tırmanış hayatın kendisine ait bir metafordur. Büyük bir amaç ve belirsizliğin olması, yolculuk yapmak ve risk almak insanları başarı getirir. Başarının beraberinde tatmin de getirir. Bu dünyada duvarın üzerinde bir hayat yaşıyoruz. Yaşadığımız bu hayat basitleştirilmiş bir model haline geliyor. Eşit acılara sahip bir model! Ancak bunu aşabilen kişiler hayatı daha farklı algılıyor. Biz tırmanış konusunda her zaman kazanıyoruz ve biliyoruz ki başka yerde de kazanabiliriz.’’
Dağcıların problemleri yöneticilerin günlük hayatta başa çıktıkları şeylere çok benziyor. Bir yönetici veya lider olarak aldığınız sorumluluğun seviyesi hayat değiştirici olabilir.
Dünyanın zorluklarıyla hepimiz karşılaşıyoruz- ister dağlar ister ofis isterse market olsun. Bir yönetici olarak liderliğin zorluk ve sorumluluklarına sahipsiniz.
Anlam itibariyle tutku ve memnuniyet birbiriyle çatışır. Her zaman yeni bir zirve, yeni bir rota ve yeni bir zorluk vardır. Bu bizim hakkımızda gerçek olan en iyi ve en kötü şeylerden biridir. “İşte bu kadar. İstediğim şey bu. Daha fazla mutlu olmak istemiyorum. Yeni bir şey öğrenmek istemiyorum. Daha fazla değişiklik yapmak istemiyorum. Dünyayı daha fazla etkilemek istemiyorum” dediğimiz bir yer yoktur. Bunun karşılığı başarısızlık, hata ve aşağıya düşme korkusudur. Bazı ölçülebilen riskler alın ve başarısızlığın potansiyelinden korkmayın.
Her gün, hepimiz bir anlamda dağlar tırmanıyoruz. Bazılarımız için bu yataktan çıkmak olabilir. Ki bazılarının bunun için bile yardıma ihtiyacı var.
Bazı insanlar hergün zirveye tırmanıyor. Bu kişiler amaca odaklanmalı, çabalarını engelleyen çeşitli engellere karşı koyabilmek için güce ve dayanıklılığa sahip olmalı. Siz rotayı biliyorsunuz, çabayı takdir ediyorsunuz ve empati kuruyorsunuz. Tırmanma ve liderlikte öncelik cesaret ve azimdir.
Hayatta kalmak için verilen mücadele daha fazla projeyle veya bazı durumlarla karşılaştığınız zorlukların anımsatıcısı değil mi? O zaman sizin bir lider olarak amacınız nedir? Hayaliniz nedir? Varmak istediğiniz zirve neresidir?
Eğer potansiyelinize göre yaşar ve ihtimalleri keşfederseniz dünyayı dolaylı veya direkt olarak çalışmanız ile daha iyi bir yer yapacağınızı düşünebilirsiniz. Ve evet, tabii ki riskler var.
Bir lider olarak odaklandığınız iş ne olursa olsun takımın gelişimini değiştirmeye yardımcı olacak becerilere sahipsiniz. Bu yüzden insanların yaşamlarını etkiliyorsunuz, çalıştıkları şekli ve belki de diğerlerine davranış şekillerini.
Lider olarak bir problem gördüğümüzde bunun hakkında bir şeyler yapabiliriz. Bir zorluk gördüğümüzde bunun için eğitim verebiliriz ve görevi üstümüze alabiliriz. Boş bir alan gördüğümüzde boşluğu doldurmak için çalışabiliriz. Vizyonunuz, hayal gücünüz hariç hiçbir şey tarafından sınırlanmamıştır.
Bu kurumlarda ve bireylerde güçlü bir değişim yapmak için formül olabilir. Diğerlerinin üzerindeki etkiniz sizin mirasınız olabilir. Ne yapabileceğinizi gösterin. Sözünüzü yerini getirin. Daha güçlü bir yolculukta ilk adımınızı atın.
Liderlik ve Dağcılık
Liderlik ve Dağcılık
kaynak :  http://www.iienstitu.com/
Devamını Oku... »

25 Nisan 2016 Pazartesi

Aç Kalın , Aptal Kalın

Geçen yıl pankreas kanserine yakalandığını ögrenerek, tedaviye başlayan Apple'ın CEO'su Steve Jobs, başarılı bir ameliyat geçirdi. Öğrencilere seslenirken, başlangıçta doktorların kendisine eve gidip, ailesiyle vakit geçirip işlerini yola koymasını, yani bir anlamda 'ölmeye hazırlan' mesajını ilettiğini anlatan Jobs, gençlere zamanlarının kısıtlı olduğunu hatırlattı. Son derece dramatik olan konuşmada, Jobs'un unutul­maz bir ders niteliğindeki sözlerinin özeti şöyle:
1. Size yaşamımdan üç öykü anlatacağım, ilki noktaları birleştirmekle ilgili. Ben üniversiteden mezun- olmadım, altı ay sonra okulu terk ettim. Annem üniversitedeyken, evlenmeden hamile kalmış ve beni evlatlık olarak bir avukat ve eşine vermiş. Bu aile bir kız çocuğuna sahip olmak istediği için başka bir aile gündeme gelmiş. Biyolojik annem, yeni aile­nin üniversite mezunu olmadıklarını keşfedince, onlara beni üniversiteye göndermeleri koşuluyla evlatlık vermiş.
2. Üniversiteye 17 yaşında başladım, ama işçi sınıfından gelen ailemin tüm birikimi okul taksitle­rine gitsin istemedim. Bu yüzden okulu bıraktım. Hayatımı boş şişeleri satarak sürdürmeye çalıştım. Okulda verilen kaligrafi dersleri ilgimi çekti, bu ders­lerde yazı karakterleri hakkında her şeyi öğrenme imkânım oldu
3. On yıl sonra, Macintosh bilgisayarları tasar­larken, bütün bu öğrendiklerim bana yol gösterdi. Macintosh, harika bir yazı karakteri olduğu için beğenildi.
4. Yaşamınızdaki noktaları birleştirirken geçmişe bakarak bunu yapamazsınız. Geçmişteki noktaları birleştirerek çözüme ulaşılır. Noktaların gelecekte bir biçimde birleşeceğine güvenmek zorundasınız. Bir şeye güvenmek zorundasınız: kadere, sezgilerinize, karmaya vs Benim yaşamımdaki en önemli öge bu yaklaşımım oldu. Beni asla yanıltmadı.
5. ikinci öyküm aşk ve kaybetmek üzerine. Apple'ı 20 yaşındayken garajda kurdum. On yılda 4 bin çalışanıyla 2 milyar dolarlık bir şirket yarattık. 30 yaşında, kendi kurduğum şirketten yönetim kuru­lunun kararıyla kovuldum. Yaşamımın merkezinde olan şeyi kaybedip umutsuz biçimde ortada kaldım.
6. Hâlâ Apple'a âşıktım. Yeniden başlamaya karar verdim. Başarının ağırlığı, yerini, yeniden baş­lamanın hafifliğine bıraktı. Yaşamımın en yaratıcı dönemlerinden birine başladım. Sonraki beş yılda, sıfırdan başlayan birisinin rahatlığıyla, NeXT ve Pixar'i kurdum. O sırada şimdiki eşime âşık oldum. Pixar dünyadaki ilk bilgisayar yardımıyla tasarlanmış filmi, Toy Story'yi yarattı. Pixar bugün dünyanın en başarılı animasyon stüdyosu. Sonra Apple NeXT'i aldı, ben de tekrar işime kavuşmuş oldum. Bu arada şahane bir ailem oldu.
7. Apple'dan kovulmamış olsaydım, bunların hiç­birisi olmamış olacaktı. Acı bir ilaçtı, ama anlaşılan hastanın buna ihtiyacı vardı. Bazen yaşam kafanıza bir tuğla atıyor, inancınızı yitirmeyin. Neyi sevdiğinizi anlayın, iş, yaşamınızın büyük bir bölümünü doldu­ruyor, eğer hâlâ bulamadıysanız, aramayı sürdürün.
Aşkta olduğu gibi, bulduğunuzda onun olduğunu bilirsiniz.
8. Üçüncü öyküm, ölümle ilgili. 17 yaşında, şöyle bir şey okumuştum: "Hayatınızın her gününü, son gününüz gibi yaşarsanız, günün birinde mutlaka haklı çıkarsınız." Bu beni çok etkiledi, son 33 yılda, her gün aynaya baktım ve kendime sordum, "Bugün hayatının son günü olsa, şimdi yaptığın işi yapar mıydın?" Cevabımın hayır olduğu günlerin sayısı art­tığında, değiştirmem gerektiğini anladım.
9. Yakında öleceğini bilmek yaşamdaki büyük kararları almamda yardımcı oldu. Çünkü tüm bek­lentiler, gurur, başarısızlık, utanç ve korku ölümün yüzü karşısında parçalanır. Öleceğinizi unutmamak, kaybedecek bir şeyinizin olduğu tuzağından sizi çıkartır.
10. Zamanınız kısıtlı, başkasının hayatını yaşaya­rak onu boşa harcamayın. Başkalarının fikirlerinin sesinin iç sesinizi bastırmasına izin vermeyin. Kalbini­zin ve sezginizi takip edecek cesaretiniz olsun. Geri kalan her şey ikincildir.
11. Gençken, benim neslimin incil'i olan The Whole Earth Catalog ("Bütün Dünya Kataloğu") isimli bir yayın vardı. 1970'lerde son sayılarını yayın­ladılar. Arka kapakta, sabahın ilk saatlerinde çekilmiş bir köy yolunun fotoğrafı vardı. Altında veda cümlesi olarak şu yer alıyordu: "Stay hungry, stay foolish" ('Aç kalın, aptal kalın'). Her zaman böyle olmayı diledim. Şimdi size de aynı şeyleri diliyorum.

Steve JobsStanford Üniversitesinde yaptığı konuşma - 2005


Steve Jobs
Steve Jobs

Devamını Oku... »

Dünyanın En Başarılı CEO'larından 15 Liderlik Stratejisi

1.  Organizasyonunuz için net bir vizyonunuz, spesifik bir yönünüz ve hedefiniz olsun.
2. Vizyon ve hedefleriniz için çok önemli olan iki ya da üç konuya odaklanın. Dikkatinizi çok şeye dağıtmayın.
3. Vizyon, misyon ve hedeflerinizi ilgili her kişiye iletin: üst yönetime, çalışanlara, tedarikçilere, müşterilere, ortaklara ve hissedarlara, herkese.
4 Başkalarının size söylediklerini dinleyin. Eleştiri­leri kabul etmeye ve düzeltmeye hazırlıklı olun.
5. Çevrenizi doğru kişilerle ve kuvvetli bir takımla sarın.
6. Çalışanlarınıza çok çok iyi davranın. Hayatla­rında ve kariyerlerinde başarılı olmalarına yar­dımcı olun.
7.  Altın kuralı uygulayın: Size davranılmasını iste­diğiniz gibi onlara davranın.
8. Tutkulu ve istekli olduğunuz işte olun.
9. Rekabetçi olabilmek ve müşterilerinize daha iyi hizmet edebilmek için sürekli olarak inovasyon yapın.
10. Her şeyi planlayın. Hiçbir şeyi şansa bırakmayın.
11. Lider olun ve fiilen liderlik yapın. Sorumluluk alın. Zor kararları verin.
12. Örnek olarak liderlik yapın. Kendinizin yapma­dığı ve yapmayacağı şeyleri kendi insanlarınız­dan beklemeyin.
13. Müşterilerinize ve pazara en yakın insanları sürekli dinleyin. En iyi fikri ve bilgiyi size onlar verecektir.
14. Performans hedeflerinizi belirleyin ve perfor­mansınızı ve sonuçlarınızı ölçecek bir ölçümleme sistemi kurun.
15. Servis odaklı olun. Çalışanlarınızın ve müşteri­lerinizin hayatlarını nasıl daha iyi yapabileceği­nizi düşünün.


Eric Yaverbaum, Leadership Secrets of the Worlds Most

Dünyanın En Başarılı CEOları
Dünyanın En Başarılı CEO'ları
Devamını Oku... »

24 Nisan 2016 Pazar

Mutluluk Avantajı - Shawn Achor

"İşleri tamamlamak için yeterli zaman var mıdır? Eğer işi kotaramazsak ne olur? Teslim tarihi yaklaşıp üzerimizdeki baskı arttıkça yemeklerimizi daha fazla masamızda yemeye, daha geç saatlere kadar çalışmaya, hafta sonlarında işe gelmeye başlarız. Bu ise yöneticilerimizle yüz yüze gelmememiz, arkadaşlarımızla sohbet etmememiz hatta müşterilerle zorunlu olmayan görüşmeleri yapmamamız anlamına gelir. E-posta mesajlarımız bile daha kaba ve mesafeli hale gelmeye başlar. Arkadaşlarımız ve ailemiz için zaman ayırmayı düşünmeyiz bile çünkü bu kişiler bir kriz zamanında ilk göz ardı edilebileceklerdir," diye anlatıyor Mutluluk Avantajı kitabının yazarı Shawn Achor, mutluluk avantajına yatırım yapmayan profesyonellerin kaçınılmaz hazin sonunu. 

Eğer her darboğazda biraz daha sıkışmak yerine gevşemek, hep acele etmenin doğruyu getirmediğini anlayabilmek, pozitif psikolojinin , 'başarının yalnızca mutlulukla sağlanabildiği' teorisinin reddedilemez gerçekliğini kavrayabilmek ve hayatta, mutluluğunuza yatırım yapıp avantajını sağlayabilmeyi öğrenmek istiyorsanız, bu kitabın içindeki öneriler ve ipuçları size yol gösterici olacak.

kaynak : http://www.idefix.com/
Türkçe (Orijinal Dili:İngilizce)
285 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 15 x 22 cm 
İstanbul, 2013



Mutluluk Avantajı
Mutluluk Avantajı - Shawn Achor
Devamını Oku... »

Benjamin Franklin'den 10 Erdem

1.  ÖLÇÜLÜLÜK: Aptallaşıncaya kadar yeme, şişinceye kadar içme.
2.  SÜKUT: Kendine veya diğer insanlara yarar sağlamayacaksa konuşma, önemsiz konuşma­lardan uzak dur.
3.  DÜZEN: Her şeyin yerli yerinde olsun, her işinin zamanı olsun.
4.  KARARLILIK: Yapman gereken şeyi gerçek­leştirmek üzere karar ver. Karar verdiğin şeyi de başarısızlığa uğramadan gerçekleştir.
5.  TUTUMLULUK: Diğer insanlara veya kendine yararlı olmayacaksa, harcama yapma yani israf etme.
6.  ÇALIŞKANLIK: Zaman kaybetme, her zaman yararlı bir işle meşgul ol. Tüm gereksiz faali­yetleri kes.
7.  DOĞRULUK: Zararlı yalanlara başvurma, masumca ve adaletli bir şekilde düşün. Konu­şacaksan düşünerek konuş.
8.  ADALET: Zarar vererek ya da sorumluluğun altındaki hakları göz ardı ederek kimseye hak­sızlık etme.
9.  ILIMLILIK: Aşırılıktan kaçın. Zarar ziyana ettiklerini düşündüğün kadar öfkelenmekle, uzak dur.
10. TEMİZLİK Vücudunda, giysilerinde ve evinde kirliliğe izin verme.


Benjamin Franklin

Benjamin Franklin
Benjamin Franklin'den 10 Erdem
Devamını Oku... »

Starbucks'ın 6 Prensibi

1.  Çalışılacak harika bir çalışma ortamı yarat ve birbirine saygı ve haysiyetli davran.
2.  Farklılığa iş yapış biçimimizin ayrılmaz bir par­çası olarak sarıl.
3.  Satın almaya, kavurmaya ve taze servise en yüksek standartları uygula.
4.  Her zaman ateşli bir şekilde tatmin olmuş müşteriler yarat.
5.  Toplumumuza ve çevremize pozitif katkıda bulun.
6.  Kârlılığın gelecekteki başarımız için temel olduğunu anla.


Howard M. Schultz, Starbucks Genel Müdürü

Starbucks
Starbucks'ın 6 Prensibi
Devamını Oku... »

23 Nisan 2016 Cumartesi

Kuvvetle Ayağa Kalkmak - Brene Brown

Hikâyelerimizi reddettiğimizde onlar bizi tanımlar.Hikâyelerimizi sahiplendiğimizde sonu yazmak bizim elimizde olur.

Brené Brown, cesaret, kırılganlık, utanç ve değerlilik üzerine küresel bir söyleşi başlattı. Öncü çalışmaları derin bir gerçeği ortaya çıkardı: Kırılganlık - sonuç garantili değilken ortaya çıkıp görülmeye istekli olmak - daha fazla sevgiye, aidiyete, yaratıcılığa ve mutluluğa giden tek yoldur. Ama cesurca yaşamak her zaman kolay değildir: Tökezlememiz ve düşmemiz kaçınılmazdır. 

Brown, Kuvvetle Ayağa Kalkmak'ta düştükten sonra ayağa kalkma konusunu ele alıyor. Temellendirilmiş kuram araştırmacısı olan Brown, Fortune 500 şirketlerinin liderlerinden ve ordu üyelerinden tutun sanatçılara, uzun zamandır beraber olan çiftlere, öğretmenlere ve ebeveynlere kadar birçok kişiyi dinledi ve onların cesaret, düşüş ve tekrar ayağa kalkış hikâyelerini paylaştı. Brown kendisine şunu sordu: Güçlü ve sevgi dolu ilişkileri olan bu insanların, yaratıcılığı besleyen bu liderlerin, yeniliklere öncü olan bu sanatçıların ve insanlara inanç ve gizem yolunda eşlik eden bu adamların ortak noktası nedir? Cevap netti: Bu insanlar duyguların gücünün farkındalar ve kendilerini rahatsızlığın kucağına bırakmaktan korkmuyorlar.

İncinme hikâyelerimizin içine girmek bize tehlikeli gelebilir. Ama mücadelenin ortasında ayaklarımızı yere yeniden sağlam basma süreci, cesaretimizin sınandığı, değerlerimizin pekiştiği alandır. Mücadele hikâyelerimiz işimizi kaybetmek ya da ilişkimizin bitmesi gibi büyük hikâyeler olabildiği gibi bir arkadaşımızla ya da meslektaşımızla yaşadığımız uyuşmazlık gibi daha küçük hikâyeler de olabilir. Olayın büyüklüğü ya da şartları ne olursa olsun kuvvetle ayağa kalkma süreci aynıdır: Duygularımızla hesaplama yapar, hislerimiz konusunda meraka kapılırız; gerçeğe ulaşana kadar hikâyelerimizle boğuşuruz ve bu süreci pratiğe dönüşene, hayatlarımızda adeta bir devrim yaratana dek her gün yaşarız. Düştükten sonra kuvvetle ayağa kalkmak, içtenliği besleme yolumuzdur. Brown, bunun bize kim olduğumuzla ilgili en çok şeyi öğreten süreç olduğunu yaz.
(Tanıtım Bülteninden)

kaynak : http://www.idefix.com/
Türkçe
320 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 13 x 21 cm 
İstanbul, 2016
ISBN : 9786055154912

Kuvvetle Ayağa Kalkmak
Kuvvetle Ayağa Kalkmak - Brene Brown
Devamını Oku... »

Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı

1.  Alışkanlık: Proaktif ol.
2. Alışkanlık: Sonunu düşünerek işe başla.
3. Alışkanlık: Önemli işlere öncelik ver.
4. Alışkanlık: Kazan/kazan diye düşün.
5. Alışkanlık: Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya.
6. Alışkanlık: Sinerji yarat.
7. Alışkanlık: Baltayı iyi bile.


Steven Covey

Etkili İnsanlar
Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı
Devamını Oku... »

22 Nisan 2016 Cuma

Aklını En Doğru Şekilde Kullan (Başarının Yeni Psikolojisi) Carol S. Dweck

Yetenekleriniz, azminiz ve donanımlarınız sayesinde başarı merdivenini tırmanabilirsiniz ama düşünce biçiminizi değiştirmedikçe zirveye oturmanız ve başarınızın sürekliliğini sağlamanız mümkün değil!
Bildiklerinizi unutun çünkü onlar sizi sadece sıradan ve ortalama bir insan yapar. Siz Aklınızı En Doğru Şekilde Kullanın...

"Ailelerin, öğretmenlerin, yöneticilerin, eğitmenlerin ayrıca başarma gururunu ve kişisel tatminlerini artırmak isteyen herkesin okumak zorunda olduğu bir kitap."
Library Journal (Yıldızlı İnceleme)

"Önemli, uygulanabilir bir kitap. Dweck'in, katı düşüncenin kimseye -en azından kendinize- fayda sağlamadığına dair iddiası oldukça etkileyici."
Publishers Weekly




Türkçe (Orijinal Dili:İngilizce)
360 s. -- 3. Hamur-- Ciltsiz -- 13 x 21 cm 
İstanbul, 2013
ISBN : 9786053845539


Aklını En Doğru Şekilde Kullan
Aklını En Doğru Şekilde Kullan (Başarının Yeni Psikolojisi) Carol S. Dweck
Devamını Oku... »

Prensiplerin Gücü

Geçmişe saygı ve gelecekten korkmamak:Gelecekten korkan kişi, başarısızlıktan korkar ve aktivitelerini sınırlar. Başarısızlık sadece daha akıllıca başlamak için bir fırsattır. Dürüst bir hatada utanılacak bir şey yoktur. Utanıla­cak şey başarısızlık korkusudur.
Rekabeti dikkate alma: Kim bir işi en iyi yapıyorsa işi o yapmalıdır. O işi, o kişiden almak suçtur. Suçtur çünkü; diğer kişi kendi kazancı için yanındakinin şartlarını kötüleştir­miş olur.
Kardan önce servise önem vermek: Bir işletme karsız devam edemez. Kâr etmekte yanlış bir şey yoktur, iyi yönetilen bir işletme kâr etmemeyi başaramaz. Ama kar iyi servi­sin sonucunda gelecektir. Kâr temel olamaz ancak sonuç (ödül) olmalıdır.
Üretim yapmak ucuz alıp pahalı satmak demek değildir: Uygun şartlarda malzemeyi almak, en az maliyet ekleyerek bu materyal­leri tüketilebilir ürün haline getirmek ve müş­teriye vermektir. Kumar, spekülasyon ve sıkı pazarlıklar bu prosesin sadece engelleridir.


Henry Ford

Prensiplerin Gücü
Prensiplerin Gücü
Devamını Oku... »

İş Hayatında Başarının Yolu

-   Yükselen kişi kendi departmanının alanı dışında da olağanüstü bir şeyler yapmalı. Dik­kati çekebilmeli.
-   Patronu kurtarmak için gerektiğinde kuralları yıkmalı. Rutin kuralların dışına çıkan ve yenile­rini yapan kişiler olmalıdır.
-   En yakın zamanda patronunuza patronluk yapın. Eğer doğru bir patronsa bundan çok hoşlanacaktır. Eğer öyle değilse o şirkette kal­manız için size uygun bir patron değildir. En kısa zamanda onu terk edin ve dehayı fark eden başka birim bulun.
-   Beyin gücünde her zaman ani çıkışlar mevcut­tur, ürünleri toplayın, eğer bu üründen yete­rince varsa; en iyi pazarınız budur ve hiçbir zaman bu üründen stok fazlanız olmaz. Ne kadar daha fazla beyne sahipseniz, o kadar yüksek fiyatı uygulayabilirsiniz.
-   işte başarının birinci koşulu; tüm enerjinizi, düşüncelerinizi ve sermayenizi içinde bulundu­ğunuz işe yoğunlaştırın. Size, "Bütün yumur­talarınızı aynı sepete koyun ve o sepeti çok iyi koruyun," diyorum.


Andrew Carnegie

İş Hayatında Başarının Yolu
İş Hayatında Başarının Yolu
Devamını Oku... »

21 Nisan 2016 Perşembe

10 Basamaklı Mutluluk Merdiveni


10 basamaklı mutluluk merdiveni 

10 Basamaklı Mutluluk Merdiveni
10 Basamaklı Mutluluk Merdiveni
Devamını Oku... »

Artık Biliyorum - Oprah Winfrey

Her şey bir mucize, bir lütuf, bir fırsat olabilir. Yeter ki, siz öyle görmeyi bilin…
Artık biliyorum… Ne verirseniz size geri gelir.

Oprah Winfrey... Her zaman tek başına ayakta durmayı bilmiş bir isim. Yaratıcı bir güç, kendini insan yüreğini ve ruhunu anlamaya adamış bir bilgelik öğrencisi, “dilediğin hayatı yaşa” felsefesinin en büyük savunucusu… Efsanevi, türünün en yüksek reytingli talk şovu ile Amerika’da yıllar yılı tarih yazan ve kendi televizyon ağını kuran Winfrey, Başkanlık Özgürlük Madalyası ve Harvard Üniversitesi’nden fahri doktorayla ödüllendirilmiştir. Tüm deneyimlerinden topladığı hayat derslerini on dört yıldır O yani Oprah Magazine’deki köşesinde paylaşmaktadır.

Artık Biliyorum içten, sahici, ilham veren ve mizah yüklü anlatımıyla okurların tekrar tekrar dönüp okumak isteyecekleri, hakikatlerle ışıldayan bir kitap.
www.dogankitap.com.tr
Artık Biliyorum
Artık Biliyorum - Oprah Winfrey

Devamını Oku... »

Bilge ile Köpek

Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izlemeye başlar.
Köpek susamıştır; ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa daha fazla dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer.
O anda bilge düşünür. “Benim bundan öğrendiğim: bir insanın istekleri arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.” Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu anlar.
Asıl öğrendiği, insanın bir bilge bile olsa, bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden, sende ne varsa başkalarıyla paylaş. Unutma ki senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğerleri için...
Anonim &  http://e-koc.org/
Bilge ile Köpek
Bilge ile Köpek
Devamını Oku... »

Stephen Hawking'den Depresyonda Hissedenler İçin Mesaj Var

Tüm zamanların en önemli bilim adamlarından Stephen Hawking’e ALS hastalığı teşhisi konulduğunda 21 yaşındaydı. Kariyerinin zirvesine doğru yol alırken bedeni ona kötü bir oyun oynamaya başladı. Tam anlamıyla şanssızlıktı yaşadıkları.
Hastalığı yüzünden kötürüm kaldı. Keskin zekası olumsuzluğa saplanıp kalmasını engelledi. Tersine yoğun bir hevesle kendini fizik alanına adadı. Doktorların ona iki üç yıl ömür biçmesine rağmen içinde bulunduğu olumsuz şartları olumluya çevirdi ve bugün başta büyük patlama teorisi olmak üzere pek çok çalışması ile dünyaca tanınan bir bilim adı haline geldi.
Tabi ki Hawking durumuyla baş etmeye çalışırken zor zamanlar yaşadı. Ancak her zaman hayatta şükür duyacak şeyler olduğunu düşündü.
İskemleye mahkum olduğu bu hayatta konuşamıyor ve hareket edemiyor ancak kendi geliştirdiği bir teknoloji ile iletişim kurabiliyor.
Royal Institute Londra’da yaptığı bir konuşmada depresyonu kara deliğe benzetiyor ve her ikisinden de kaçmanın imkansız olmadığını söylüyor.
Konuşmanın devamında ise depresyon ile ilgili ilginç fikir ve öneriler var. İçinde bulunduğu zor duruma rağmen depresyon ile barış imzalayan Hawking diyor ki :
“Kara delikler boyandıkları kadar kara değildir. Eskiden düşünüldüğü gibi sonsuz hapishaneler değiller. Kara deliklerin dışına ve muhtemelen de başka evrenlere çıkış yapılabilir. Yani bir kara delikte olduğunuzu düşünüyorsanız vazgeçmeyin. Bir çıkış mutlaka var. Aşağıya değil yukarıya yıldızlara bakın. Asla çalışmayı bırakmayın. Çalışmak yaşamınıza bir anlam ve amaç katar. Aşkı bulacak kadar da şanslıysanız eğer, bilin ki aşk orada, ona da sıkıca sarılın."
Hawking’e engeli sorulduğunda şöyle diyor:
Kurbanın istediğinde hayatını sona erdirme hakkı olmalıdır. Ama bence bu büyük bir hata olur.Hayat ne kadar kötü görünürse görünsün yapabileceğiniz ve başarabileceğiniz bir şey vardır. Hayat varolduğu müddetçe umut vardır.”
Ve ardından son derece ilham verici bir mesaj veriyor:
Eğer engelliyseniz, muhtemelen bu sizin suçunuz değildir ancak bunun için dünyayı suçlayıp insanların size acımasını beklemek de iyi bir fikir değil. Olumlu bir tutum ile içinde bulunduğunuz durumdan en üst seviyede fayda sağlayabilirsiniz. Fiziksel olarak engelli olan biri bir de üstüne psikolojik olarak engelli olmayı kaldıramaz. Bence insanlar fiziksel engellerinin zorluk çıkarmayacağı işlerle ilgilenmeliler. Korkarım engelliler için Olimpiyat oyunları bana hitap etmiyor ama zaten atletizmi hiç sevmediğimi söylemek kolay benim için. Öte yandan bilim engelliler için son derece uygun bir alan çünkü zihinde gerçekleşiyor. Tabi kişin deneysel kısmı zaten böyle insanlar için yapılıyor ama teorik kısmı neredeyse ideal.
Yapamadığım şeyler teorik fizik alanında çalışırken hayatımda tam olarak bir engel oluşturmadı. Ailem, eşim, çocuklarım ve meslektaşlarımdan büyük yardım gördüm. Genelde insanların yardım etmeye hazır olduklarını biliyorum ancak elinizden gelenin en iyisini yaparak çabalarına değdiğini görmelerini sağlayarak onları cesaretlendirmelisiniz. “
Hayat size ekşi limonlar sunmuş olabilir ama şüphesiz onları kullanmanın bir yolunu bulabilirsiniz”
Kaynak:Educateinspirechange.orgÇeviri: Yeşim ErberksoyKaynak  :  http://e-koc.org/psikoloji/
Stephen Hawking
Stephen Hawking'den Depresyonda Hissedenler İçin Mesaj Var

Devamını Oku... »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Blog Arşivi