ŞİRKET yönetimi gemi kaptanlığı gibidir. Nasıl havanın
iyi mi kötü mü olacağına gemi kaptanları karar veremezse, ekonomik ortamında
uygun olup olmamasını
da yöneticiler belirleyemez. Kaptanlar her havada ve özellikle kötü havalarda
gemilerinin güvenli seyrinden sorumludur. Bir gemiye sadece iyi havalarda
kumanda etmek diye bir lüks yoktur. O lüks, olsa olsa yat sahiplerine mahsus
bir ayrıcalık olabilir. Bir şirketi, benim tercih ettiğim tabirle bir
"firmayı" yönetmeye talip olmuş bir kişi mutlaka meslek hayatının
belli devrelerinde çok kötü ekonomik şartlar altında görev yapacaktır. Kaba
bir tahminle 30 yıl yöneticilik yapan bir insan en az 4 defa krize yakalanır.
Büyük firma yöneticilerinin karşılaştığı sorunlar da büyük olur. Aynen açık
denizlerde sefere çıkan kaptanın afet derecesinde bir fırtınaya yakalanma ihtimalinin
şehir hattı kaptanlarına göre daha yüksek olması gibi.
Firma yönetimi bu bağlamda ikiye ayrılır. Birincisi uygun
makro ekonomik koşullar altında, yatırımları ve satış hacmini büyütme (invest and grow) dönemleridir. Bu dönemlerde firma yöneticisinin sıklıkla
bakması gereken mali tablo "Kâr/Zarar Hesabı''dır. Şirket kârlı bir şekilde
büyüyorsa stokları, alacakları ve sabit sermaye yatırımlarını finanse edecek
parayı bulmak sorun değildir. Çünkü büyüyen şirketlere kredi vermek veya
sermayesine katılmak isteyen çok olur, işin o tarafı finansman müdürüne
bırakabilir.
Kriz devrelerinde ise firma yöneticisinin gözünü
ayırmaması gereken mali tablo "Bilanço"dur.
Çünkü krizler, küçülme-büzülme dönemleridir. Bu dönemlerde şirket "zarar" edebilir. Zarar öz kaynağı küçültür,
finansmanı borç kaynağa dayandırır. Bu yüzden işin finansmanı zorlaşır. Firmayı
yönetmek bilançoyu yönetmek halini alır. Bilançonun yönetimi için yapılması
gereken ilk şey ihtiyaç duyulacak para miktarını düşürmektir. Firmayı bekleyen
tehlike, stoksuz kalıp piyasa tabiriyle "yok
satmak" değildir. Tehlike, satışların düştüğü bir dönemde başlamış
yatırım, yüksek stok ve uzun vadeli alacakla yakalanmaktır. Firmanın sadece
kendisi değil, tedarikçileri ve dağıtım kanalı da aynı dertlerden mustarip ise
sistemi yönetmek daha güçleşir. Bu sebeple kriz yönetimi, olaya daha geniş
açıdan bakılmasını gerektirir. Krizlerde firmaların kâr kaybına uğraması en
iyi sonuçtur. Zarar etmesi ise normaldir. Zararın en kötüsü, yüksek faizle
finanse edilenidir. Böylesi zararlar zamanla habisleşir, bünyeyi kemirip
bitirir.
Bu ortamda finans sektörünün birinci vazifesi "faizleri mümkün mertebe düşürmektir". Bankacılık
esasen bilanço yönetmektir. Tedbirli bankacı, dönemsel kar diye bastırarak
müşterisinin bilançosunu bozup onu acze itmez. Onun da bilançosunu yönetir.
Son söz: En düşük faiz, tahsil edilemeyen faizdir.
Ege Cansen